Yüzler elemli, Gözler hüzünlü, İnsanlar mecelsiz; GAZZE kan ağlıyor.

FİLİSTİN yalnız, aç, susuz, çıplak; ölüm kol geziyor, kefensiz Rabbine yürüyor canlar.
Ehl-i imanın keyfi yerinde.
> “FİLİSTİN işgal altında; GAZZE için bu güne kadar SEN NE YAPTIN?”
Yeryüzü ihanet kokuyor! Öyle bir ihanet ki insanlık tarihinde, Hz. Âdem’den bu yana belki de hiçbir zaman eşi benzeri görülmedi — görünmeyecektir de. İnsanlığı öldürerek kefensiz gömdüler,gömüyorlar. Mazlumların birçoğu hâlen harabelerin altında... Şehid olanlar daimî ikametgâhlarına ve âlî makamlarına kavuşarak huzur buluyor. Filistin’in yaşayan kahramanları ise aç, çıplak, evsiz-barksız; asimetrik (eşit olmayan) silah ve cephaneleriyle inanç ve iman kuvvetleriyle zalimlere karşı amansız bir mücadeleyle yurtlarını, hayatlarını, ailelerini savunuyorlar. Akif’in deyimiyle: “Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi.” Çanakkale kahramanlarını anlattığı gibi; eğer yaşasaydı, GAZZE kahramanlarına da aynı payeyi verip ulvileştirirdi.

Ey GAZZE halkı!

Sizleri koruyamadık! Sahip çıkamadık! Kardeşliğimizi gösteremedik! Sen affet bizi; mazur gör bizi. Sen bağışlarsan belki arşın sahibi de bağışlar bizleri. Ama gerçek şu ki, bizim Müslümanların hesabı O’na kalmış. “Sizler benim salih, samimi, fedakâr kullarıma neden sahip çıkmadınız?” sorusuna vereceğimiz cevabı bulmakta da çaresiz kalacağımız malum...
> “Kim din kardeşinin onurunu ve şerefini korursa, arşın sahibi de hesap gününde onun vücudunu cehennem ateşinden korur.” (Tirmizî, Birr ve Sıla, 20)
“Mü’minler, sakın mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost ve arkadaş edinmesinler. Kim öyle yaparsa artık o kimsenin arşın sahibi ile irtibatı kopmuş, sapkınlardan olur.” (Ali İmran, 27)

İlâhî kelâm’dan anlaşılacağı üzere, inanan inananı korumakla mükelleftir; sorumludur. Hesabı sorulacaktır. Öyleyse İslam alemi neden Filistin’e sahip çıkarak korumuyor? Emperyaller ve zalimlerden korkarak kardeşlerine sahip çıkmıyorlar, çıkamıyorlar... Peki, Müslümanlar arşın sahibinden, kâfir ehlinden daha az mı korkuyorlar ki O’nun emirlerine ve hakikatlerine uyarak kardeşlerine sahip olmuyorlar, olamıyorlar?

Ey insan! O soracak: “Ey kulum! Kardeşlerine sahip çık, onları koru, dedim. Neden korumadın?” Fermanına “Kâfirler güçlüydü, modern teknolojileri vardı… onun için korktum, çekindim” mi diyeceksin? Utanmayacakmısın?

Zalimler, kan ve gözyaşlarıyla Yusuf’u yeniden kuyuya attılar. Bu sefer Yusuf’u kurt paramparça etti: Kafasını, gözüni, kulağını, yüzünü, tüm vücudunu parçaladı; tanınmaz hâle getirdi. Yamyamlar koyun postuna bürünerek ihtiyarların, kadınların, çocukların, yeni doğmuş bebeklerin etlerini, kemiklerini lime lime parçaladı — parçalıyorlar.

Yusuf’un iki milyar kardeşi vardı. Kardeşleri onu yapayalnız bıraktı... Kuyudan semalara yükselen ahlar, feryatlar var, YA RAB! Kuyulardan, harabelerden, kumların arasından huzuruna, semâlara yeniden yükselt; koruman altına al GAZZE ve KUDÜS’ü. Bizler yüreğimiz kanayana, parçalana kadar dua ettik ve ediyoruz. Ne kadar günahkâr, mücrim kullarız ki ellerimiz boş döndü. Boş dönüyor; icabet bulmadı dualarımız. YA RAB! Sana kulluk yapmadık, yapamadık. Kullukta aciz kaldık... Bizi korumasız, yalnız bırakma. Filistinli kardeşlerimizi biz korumadık, koruyamıyoruz. Onları koru, muhafaza buyur. Nice azgın ve sapkınları yok ettiğin gibi İsraillileri ve yardımcılarını da kahru perişan eyle... O mazlum kardeşlerimizi o zalimlerin pençesinden kurtar ve onları koru, EY YÜCE ALLAHIM.

Senden yine Sana sığınıyoruz.Her şey senin: mülkte senin, varlıkta senin, kulda senin, Yusuf’larda senin, kuyularda senin, sürüde senin. Kaldır YA RAB Yusuf’unu, Yusuf’larını! Yükselt şereflerini Yusufların. Biz koruyamadık İSLAM’ın ve ÜMMET’in şerefini; DİN-i MÜBİN’in haysiyet ve şerefini sen koru ve yükselt, YA RABBİM.

GAZZE halkı sana kulluğunu hakkıyla yerine getirmek için canını, malını, varlığını, evladını feda etti. Yılmadan, yorulmadan mücadele etti ve mücadeleye devam ediyorlar. Davut’un (a.s.) sapan taşı ile düşmanlarını (Calut’ları) yok ettiği gibi, onlar da taş ve sopalarla tanklara, toplara karşı koyarak BEYT’ÜL MAKDİS’i korumaya çalışıyorlar ve o uğurda canlarını feda ediyorlar. Allahu Ekber nidalarıyla çölleri ve zalimlerin ruhlarını titreterek, delik deşik ederek, Salahaddin’ler gibi kükrüyorlar. Onları muzaffer eyle... Filistin'lileri ordularınla destekle...Kuvvetlendir...Düşmanlarını kahrı perişan eyle...

Korumayan korunmaz

Akif;İnci,mercan misali dizeleriyle:

> “Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim;
Adam akdırmada geç git diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim; halkı tutar kaldırırım.”

Bu,eşsiz mücevher misali kelamlarıyla Akif; müslüman’ın hayat felsefesinin özüne işaret buyurmuş,hak ve hakikatin sınırlarını çizerek ilahi kurtuluşun yol ve yöntemini en bariz bir şekilde sistemleştirmiş...Hidayet yolunu tarif etmiştir...

Bir millet varıyla, yokuyla, kadınıyla, çocuğuyla, vatanıyla, yurduyla yok ediliyor. İnsanlığın gören gözü, işiten kulağı, konuşan dili, kulluk vazifelerini yerine getirmedikleri için hükmü düşürülmüş ve değersizleştirilmiş... İnsanların insanlığı sadece fiziken bir iskeletten ibaret kalmıştır. Ruh ve vicdan göklere çekilmiştir. İnsan; sadece yiyen, içen, giyinen, kusanan, levazım kullanan, şehvî duygularını tatmin etme gayretinde olan bir varlık konumuna — yani tenzil-makama — terfi etmiştir.

İnsani değerler ahirete irtihal etmiş; güçlü daima haklı konumuna arz-ı endam ederek yüceltilmiştir. Şair:

> “Müslümanlık nerede? Bizden geçmiş insanlık bile;
Kaç hakiki Müslüman gördümse göklerdedir;
Müslümanlık bilmem ama galiba göklerdedir.” diyerek İslam ümmetinin hâline ışık tutmuştur. İnsanlık Habil ile Kabil’den bu yana iki ana gruba ayrılmıştır.

1. Küfür ehli

Tarihin çeşitli evrelerinde küfür ehli birbiriyle öldüresiye savaşmış; milyonlarcası cenklerde ölmüştür. Sonunda akılları başlarına dönmüş; otuz yıl savaşlarından sonra Vestfalya (Westphalia) barış anlaşmasıyla birlik de huzura adım atmışlardır. 1815’te Viyana konferansıyla barış ve birliklerini güçlendirmişlerdir. I. ve II. Dünya Savaşlarında kan gövdeyi götürmüş; Hiroşima ve Nagasaki’de ABD atom bombasını kullanarak iki şehri yok etmiştir. Böylesine öldürücü savaşlardan sonra “KÜFÜR TEK MİLLET” olmuş; daima mazlum milletleri yok etmeye devam ediyorlar. Dünya zenginliklerine sahip olmak için:

Afganistan yok edildi.

Irak Rahmet-i Rahman’a kavuşturuldu.

Libya halkı guya“medeniyet yolunda ilerliyor”.(!)

Suriye-Lübnan malumunuz.

İran’ın burnu törpülenerek “medenileştirme” kulvarına sokuldu...

Daha doğrusu, küfür milletinin emirlerine itaat etmeyenler “şer yuvası” ilan edilerek yok ediliyor. Ne güzel, değil mi? Ölen ölür, kalan sağlar... “Bana değmeyen yılan bin yaşasın” — böyle giderse yılan binde yaşar; daha çok da... Sıra sana da gelir. Çünkü “gelecekte bir gün gelecek.” Unutma...

2. İman ehli

Nereye çekildi ümmet? “Mü’min mü’minin kardeşidir. O’na zulmetmez, haksızlık yapmaz. O’nu düşmana teslim etmez, zalimin eline bırakmaz. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin, Allah da ihtiyaçlarını giderir. Kim bir kardeşinin ihtiyacını ve sıkıntısını giderirse, Ulu Yaratan da o kimsenin kıyamet günündeki ihtiyaçlarını giderir, koruması altına alır. Kim bir kardeşinin ayıp ve kusurlarını örterse,alemlerin sahibi de onun ayıplarını ve kusurlarını örter.” (Buhârî, Mezâlim, 3)
60’a yakın İslam devleti, iki milyar civarında Müslümanlar — nerede? Neden kardeşlerimize kol kanat geremiyoruz? Korkaklıktan mı? Oysaki korkak her gün, cesaretli bir kere ölür,kurtulur.

Bosnalı Müslümanları yok olmaktan kurtaran ve can siperâne koruyan, fedakâr, cefakâr dava insanı, dinin hâdimi Aliya İzzetbegoviç:

> “İslam korkakların değil, cesur ve atılgan insanların omuzlarında yükselecektir. Hayat; inanan ve salih amel işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur, imtihandır.”
söz ve davranışlarıyla eşsiz bir insan, bulunmaz bir dava adamı olduğunun vücut bulmuş,kelamlaşmış hâlidir; timsalidir.

İki milyar ümmeti temsil eden liderler İstanbul’da toplandılar. En ağır bir şekilde İsraillileri de kınadılar. Yetmez mi? Koca Ümmet-i Muhammed zalimleri ağır bir şekilde kınadı. Daha ne olsun ki?

Ey Osmanlı, neredesin? Allah aşkına bir bak berbat halimize... Ne hâllere düştü kutlu ümmet. Kınıyoruz ama duyan, itibar eden yok... Müslümanın sözünün bir değeri ve itibarı kalmadı. Turp emrediyor, biz de uyuyoruz. Efendinin buyruklarına itaat ilâhî kelam gibi... Müslümanları öldürecek topların, tüfeklerin, bombaların, tankların,techizatların, hava araçlarının masraflarını da Müslümanlardan alıyor turp efendimiz.Maddiyat müslümandan...Ölen müslüman..

Karga misali... En uzun yaşayan canlı türü “karga”dır. 500–600 sene mi yaşıyorsun? Uzun yaşamanın sırrı nedir? Karga kardeş diye sorulduğunda şöyle cevaplar: “Yalnız yaşarım, yalnız gezer, yalnız uçarım.” Ama verilen cevabın bu olmadığı hepinizce malum...Akılsızın.burnu b...kurtulmaz...

21. YÜZYILIN ASLANI: EBÛ UBEYDE’NİN ÇIĞLIĞI!

Yeni bir kahraman doğuyor; adı dilden dile, gönülden gönüle yayılıyor. O’nun sûreti belki tişörtlerde, çantalarda, atkılarda yerini alacak; ancak asıl yeri çocukların kalbinde ve mazlumların dualarındadır. Görünmez yüzüyle bir efsaneye dönüşen bu yiğit kim?

O, hafız, makina mühendisi, beş dil bilen, Allah’ın aslanı: Ebû Ubeyde.

Gazze halkının boğuk sesi, susturulamayan çığlığı. Kameraların karşısına geçip şehadet parmağını kaldırdığında, tüm dünyaya meydan okuyan bir haykırışla sözüne “Bismillâhirrahmânirrahîm” diyerek başladı. İki milyar Müslüman nefesini tutmuş, pür dikkat O’nu dinliyor. Herkesin kalbinde aynı korku: “Acaba bize ahirette davacı mı olacak? Bizi Allah’a şikâyet mi edecek?”
İzleyenler boşuna korkmuyorlardı. O beklenen şikâyet en yüce makama, Allah’a arz edildi:

> “Düşman, dünyanın en büyük zalim güçlerinden kesintisiz silah ve mühimmat desteği alıyor. Buna karşılık ümmetin hükümetleri ve güçleri sadece izliyor. Gazze’deki kardeşlerimiz aç bırakılıyor, susuz bırakılıyor ve ilaçtan mahrum bırakılıyor.”

> “Ey bu ümmetin liderleri… Omuzlarınız, on binlerce masumun kanıyla yüklü!”

> “Tarihe acı ve öfkeyle haykırıyoruz ki: Ey bu ümmetin liderleri, büyük partileri, âlimleri! Sizler, Allah katında bizim davacılarımızsınız. Her yetimin, her dulun, her göçmenin, her yaralının ve açın durumundan davasında sizler sorumlusunuz. Omuzlarınız, on binlerce masumun kanıyla yüklü!”

> “Bu cani ve Nazi düşman, sizin gözünüzün önünde bu soykırımı gerçekleştiriyorsa, bunun nedeni cezasız kalacağından, sessizliğinizi satın aldığından ve ihanetinizi garantilediğinden emin olmasıdır. Akan bu kana karşı kimse sorumluluktan muaf değildir. Etkisi ve imkânı olan herkes sorumludur.”

> “Allah’a yemin olsun ki, bu ümmete düşmanın nasıl hor baktığını, nasıl aşağıladığını ve istediği gibi saldırdığını görüyoruz. Kalplerimiz kan ağlıyor. Çünkü biz, bu düşmanın gerçek yüzünü ve korkaklığını çok iyi biliyoruz.”

> “Eğer Müslümanlar İslam’ın izzetine sahip çıksalardı, Araplar kaybettikleri onuru geri kazansalardı, düşman onlardan Allah’tan korkar gibi — hatta daha fazla — korkardı!”

> “Acaba bu büyük ve şanlı ümmet, açlıktan kıvranan ve kuşatma altındaki Gazze halkına birazcık yiyecek, su ve ilaç ulaştıramaz mı? Akan bu kanı durduramaz mı? Unutmayın: Bu kan, ümmetin korkutulması ve kırılması için akıtılıyor. Nihai hedefleri ise Arap ve İslam toprakları üzerinde bir Siyonist imparatorluk kurmak. Başkenti de sizin ilk kıbleniz ve peygamberinizin miracı: Kudüs.”

Ey sessiz kalan Müslümanların liderleri ve âlimleri! Bu şikâyet karşısında Allah’a nasıl hesap vereceksiniz? Yarın mahşer gününde Rasûlullah’ın yüzüne nasıl bakacaksınız? Ne zamana kadar zalimin zulmüne sessiz kalıp sadece izlemeye devam edeceksiniz?

İzlemeye devam edin! Yarın kıyamet gününde rezil ve rüsva olacaksınız!

Ey şanlı komutan! Bizi affet... Haykırışını duymadık,duyamadık. Kararmışsa kalpler, hisseder mi acıyı? Lal kesilmişse diller, haykırır mı hak ve hakikati? Kör olmuşsa gözler, görür mü zulmü,kanı ve göz yaşını?

Mekânın cennet olsun aziz insan! Sen ki lakabını İslâm tarihinin büyük komutanlarından, cennetle müjdelenen ashab-ı kiramdan Ebû Ubeyde b. Cerrah’tan aldın. Komşuların aśere-i mübeşşere sahâbeler olsun. Selâm ve selâtlar sana olsun ey Ebû Ubeyde... Firdevsler de sefalar süresin...

Nihâyi kelâm olarak: Bir ol, iri ol, diri ol; kurtar ve kurtul... ALLAH BES...