“İnsan beyaz bir sayfadır; salih ameliyle ya nurlanır, ya da günahıyla kirlenerek helâkını hazırlar.”

I. HAYATIN ANLAMI VE İNSANIN VAROLUŞ SERÜVENİ

Hayat — sadece nefes alıp vermekten ibaret değil;bilme,bulma,olma yolunda sefere çıkmaktır.İnsanlar yaratılışının şuuruyla,kulluğunu yerine getirerek,özüne döner seyr-i seferini devamlı hale getirerek ruhi olgunluğa ulaşabilirse,hakikatin kapısından girmeye hak kazanarak,ulvileşerek,kurtuluş erlerine dönüşürler.
Hayat — ruhun âleme kattığı bir nağme, bir dua, hoş bir sadâdır.Alemde hoş bir sadâ bırakarak,içinde bulunduğu cemiyyete karşı sorumluluklarını yerine getirerek,hoş geçinen,hoş geçinilen şahsiyetli birisi olarak yaşamaktır hoş sadâ...
Biz, sadece çalışmak veya zevk ve sefa sürmek için değil; hayatımıza anlam kazandırarak, beşikten mezara uzanan ömrümüzü kemâlât yolculuğuna çıkararak özümüzü olgunlaştırmak için gönderildik. Âlemin imarını yaparak onu yaşanılır hâle getirmek, yaşamanın manasını kavrayarak fıtrat üzere yol almak için varız.İlahi emir; dünya ve ahiret için çalışarak,nasibini unutma.O seni kainata halife kıldı.Görevini kulluğun idrakiyle adaletle,rızaya uygun yapki,huzur bularak yolculuğunu tamamlayabilesin.

İmtihan için gönderildiğimizin şuuruyla hem kendi hayatımızı hem de hayatları kemâlât yolculuğunda ilerletmek, mana âleminde yücelmek için özümüze yönelerek sefere memur edildik.Memur,amirin verdiği görevi usulüne göre yerine getirmediğinde nasıl ceza ve müeyyide ile karşılasırsa kulda yaratılışının gereğini yerine getirmediğinde çeşit çeşit bela ve musibete düçar olur.Değersizlenerek,aşağılanır.

II. ÂLEM VE İNSAN: KARŞILIKLI BÜTÜNLÜK

Âlem insansız değersiz ve kimsesizdir; Âdem de âlemsiz yersiz, yurtsuz, yetim ve gariptir.
Ademoğlu, âleme değer ve mana katmazsayaratılışının özünü kavrayamaz; diğer varlıklardan farkı kalmaz ve değersizleşir.

Ruh âlemini olgunlaştırarak âleme ruh üflemek, ona olgunluk ve anlam katmak insanlığın şümulü ve erdemidir.

III. İŞ, BAŞARI VE HAKİKAT ARAYIŞI

İş, kariyer, başarı… Bunlar hayvani içgüdülerin insan lügatindeki tercümesidir.
Hayvan da çalışır, yaşar, çiftleşir ve soyunu devam ettirir.

İnsanı diğer varlıklardan ayıracak, fark katacak olan şey — âlemden hikmet almak ve âleme hikmet sunmaktır.
Kendisinin, varlıkların ve yaratılışın özüne, sebebine vakıf olarak anlam katmaktır.

İş, bir amaç olmamalıdır; iş, kalbin cilalanmasına ve nefsin ezilmesine vesile olmalıdır.
İnsan, aklı ve ruhuyla nefsini kontrol altına alabilirse kemâlât yolunda ilerleyerek kalbi saflaşır ve nur saçmaya başlar.
O nur, hem kendini hem de âlemi dirilterek anlamlı, yaşanmaya değer bir hayat sunar.

IV. KONFORUN ZEHİRİ VE MODERN CAHİLİYE

İnsanın âlemden beklediği nedir? Zevkini, sefasını sağlayacak konfor mu?
Konfor, ruhun pasıdır; ölümüdür. Aynı zamanda mananın ve anlamın kaybolması, değerlerin yitirilmesi, insanlığın kaybolmasıdır.

Paslanan, özünü yitiren, hakikatinden uzaklaşan ruh; önce kendisini, sonra âlemi çürütür ve yaşanmaz hâle getirir.

İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde görülmeyen derecede ruh ve mana kaybı yaşanmıştır. Yeryüzü kan, gözyaşı, zulüm ve soykırımla dolmuş; mazlumların yaşayamayacağı bir hâl almıştır.
Güçlünün hükümran olduğu, başkalarına hayat hakkı tanımadığı bir çağda yaşıyoruz: Modern Cahiliye Dönemi.
İbn Haldun;"Coğrafya kaderimdir." diyerek insanın yaşadığı iklimin etkisinde kalacağını belirtir.
Yer yüzünü incelediğimizde ılıman ve sıcak bölgelerinde yaşayanlar rahatına düşkün,olanla yetinen,çalışmayı,üretmeyi sevmeyen insanların mekanı olmuş durumda(Güney ülkelerinde yaşayanlar)
Kuzey ülkelerinin halkları ise doğanın şartlarına uygun olarak insanca yaşamak için çalışarak, üreterek maddi refah seviyesini yükselterek çağın ruhuna(maddi) göre bir yaşam sürüyorlar...Kuzey ülkelerinde yaşayanlar maddi bolluk içinde hayat sürerken,güney ülkelerinde yaşayan milletler,yokluk,zaruret,sefalet için de hayat mücadelesi veriyorlar.
Kuzey halkları doğal şartları yaşanır hale getirmek için insan üstü bir çaba sarfederek uğraşırken, ne yazık ki Güney halkları ise rahatını bozmadan ömür sürmeyi seçtiklerinden dolayı fakr-ü zaruret içinde perişan bir hayat yaşıyorlar.
Oysa ki; çalışana emeğinin karşılığının verileceği ilahi hükümdür.Emek veren,karşılığını alır...

V. İNSANIN DÜŞÜŞÜ VE KAYBOLAN DEĞERLER

İnsana ne oldu ki, değerlerinden uzaklaşarak çürümeyi ve özünden kopmayı bir meziyet bildi?
Ne oldu ki, şükrü ve bereketi unutarak ihtiyaçlarını, açlığını ve giderlerini yalnızca maaşıyla, kazancıyla sağlayacağını düşündü?

İnsan, böylece hakikatten uzaklaştı, özünü, ruhunu ve gayesini unuttu.

VI. KURTULUŞUN YOLU VE NEFSİN TERBİYESİ

Kurtuluşun kural ve kaideleri çok basittir:

1. Ölümü düşün.
Ona hazırlık yaparak muhasebeni düzenle. Ölümü ruhunda, damarlarında hisset.
O zaman ihtiyaç sandığın şeylerin hiçbir önemi kalmayacak, arzularının sesi kısılacak.
Olanla yetinmeyi öğrenip kulluğun idrakine ereceksin.
Maddî gıdalardan uzaklaşacak, manevî gıdalarla doyuma ulaşacaksın.
Ruhun huzur bulacak; saadet yolu önünde genişleyecek.
Gönül hoşnutluğuyla seyrüseferinde ilerleyecek, mutluluğu tadacak, ilahi iradenin hoşnutluğunu kazanacaksın.

2. Nefsinin, arzularının sana fısıldadığı sahte ihtiyaç listesini yırtıp at.
Göreceksin ki, o zaman içinde bambaşka bir huzur ve saadet doğacak; hakiki zevkin lezzetini tadacaksın.
O vakit, ölüm bile Mevlânâ’nın ifadesiyle bir “Şeb-i Arûs/Düğün gecesi/Sevgiliye kavuşma” gününe dönüşerek,mutluluk katacak sana.Sevenin sevdiğine kavuşarak huzur bulduğu gibi sende O'na ulaşarak mutluluğa erişeceksin.O senden razı,sen de O'ndan razı olacaksın...

Bütün mesele, yaratılışın gayesini anlayarak kulluk şuuru içinde yaşamak; kemâlâtını artırarak, akl-ı selime doğru ilerleyip kurtuluşa ermektir.
İlahi rızaya kavuşmanın yolu, fıtrat üzere yaşamaktır.Kulluğa uygun hayat sürmektir.

VII. MODERN HAYATIN TUZAĞI VE RUHUN KAYBI

Modern hayat — süslenmiş, boyanmış, cilalanmış bir kafestir; bir hapishanedir.
Hakikatten uzaklaşıp nefsin ve arzuların peşine düşüldüğünde, özden ve gerçeklikten kopulur; ruhun anlamı kaybolur.

“Şüphesiz ki biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn, 4)
buyuran İlahi Kudret, insanın kulluk için yaratıldığını vurgular.

Varlık âleminin yaratılış serüveni cemâdat, nebâtat, hayvanatla devam etmiş; mükemmel bir yaratılışla yaratılan insanla tamamlanmıştır.
“Ahsen-i takvîm” ifadesi, insana verilen en güzel, en mükemmel biçim ve kabiliyeti anlatır.
İnsan, ilahi iradeye uygun yaşarsa melekleşir; fıtratını unutarak nefsine göre yaşarsa “esfele sâfilîn” derecesine düşer.

Yani, aklını ve iradesini yaratılışına uygun kullanmayan insan, hayvanlardan dahi aşağı bir hâle gelir.

VIII. RUHA DÖNÜŞ VE BEZM-İ ELEST

İnsan ne zaman kendi ruhuna, hakikatine dönecek?
Mükemmel bir yaratılışla yaratıldığını hatırlayarak Bezm-i Elest’teki “Elestü bi Rabbikum” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) ilahi hitabına verdiği,

> “Evet, Sen bizim Rabbimizsin.”
cevabını hatırlayacak mı?

Bu ikrara bağlı kalan, misakına sadık müminler kurtuluş erleridir.

IX. HAKİKATİN KAYNAĞI VE RUHUN DİRİLİŞİ

Hakikat insana maddi varlıkla mı gelir?
Eğer özüne ve verdiğin söze bağlı değilsen, istediğin kadar varlığın olsun — sen artık yoksun.

İnsanlığa dön!
Ruhunu diriltir, hakikate rücu edersen dünyanın sana sunduğu hiçbir şeye ihtiyaç duymazsın.
O’nun muhabbetini kazanabilirsen, mutluluğun asıl kaynağına kavuşursun.

İnsan olmak — ruhunun sessiz feryadını duymaktır.
İnsan olmak — aldığın her nefesi bir zikir, bir dua hâline getirmektir.
İnsan olmak — ölümle gülümseyerek buluşmaktır.

Çünkü ölüm yokluk değil; ölüm, ruhun özgürlüğe kavuşmasıdır.
Ve ancak ruhunu bu dünyada diriltenler, o özgürlüğe gülerek giderler.

X. ÖLÜMDEN ÖNCE DİRİLİŞ

> “Ölmeden önce dirilin.”

Ölümü hatırlayın.
Ölüm, insanın en güzel dirilişidir.
“Ölmeden önce ölünüz.”

Ölmek duygusu, size yeni bir hayat bahşeder. Günlük rutinleriniz yeniden canlanır, ruh bulur, ruh olur ve ruh sunar.

Necip Fazıl’ın ifadesiyle:

> “Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasa ölür müydü Peygamber?
Öleceğiz,müjdeler olsun müjdeler olsun,
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun.”

Efendimiz (s.a.v) buyurur:
I
> “Ağzınızın tadını kaçıran ölümü çok hatırlayın.”

Ölümü hatırlamak, ölmeden önce uyanmaktır.
Bu farkındalık, insanı yaratılışın sırrına ve hakiki dirilişe çağırır.

XI. HESAP VE UYANIŞ

Durun… ve düşünün.

Her sabah birçok planla uyanıyorsun:

> “Şunu yapacağım, bunu yetiştireceğim…”

Ama biliyor musun?
Bir gecenin karanlığında, güneş doğmadan önce ruhun uçmağa varabilir.
Ruh, meleklerin omzunda ilahi âleme götürülür; beden ise sessizce toprağa karışır.

Artık dün kurduğun planlarda yoksun.
Mezar kapanır. Son toprak atılır. Herkes gider.
Karanlık… ve sen.

Ve Rab sorar:

> “Ey kulum, neden Beni unuttun?”
“Rızkın için mi? Oysa Ben senin rızkına kefil değil miydim?

Sen diyeceksin ki:

> “Ey Rabbim, Sana inanıyordum ama yaşamak için çalışmak gerekiyordu.”

Allah buyuracak:

> “Ey kulum, Beni unutarak dünyaya daldın. Sana rızkı veren Ben değil miydim?
Ama sen işini, nefsini ilahlaştırdın.”

Bugün sen mezarda değilsin.
Hâlâ hayattasın.
Ahiret yolundasın.

Dünya ile ahiret arasında denge kur.
Unutma: Yarın yeniden “yarın” olmayabilir.
Yarın sen mezarda olabilirsin.

XII. TEVHİDİN GERÇEK MANASI VE SON DAVET

Fânî olmak — “Lâ ilâhe”,
Bâkî olmak — “İllallah” demektir.

Gerçek tevhid budur:
Dünyadaki sahte ilahlardan fânî olup, yalnızca Allah ile bâkî olmak.

Ölmeden önce ölmek, aslında yeniden nefes almak ve yeni bir hayata başlamaktır.
Ölüm yok oluş değil; ebedî hayatın kapısıdır.

> “İnsanlar uykudadırlar; ölünce uyanırlar.” (Hadis-i Şerif)
İnsan,kendisinin aciz ve zelil,dünyanın aldatıcı ve fani;ahiretin ise çok yakın olduğunu,tam olarak,ancak ölünce anlar.Bu Hadis-i Şerif ile ölmeden önce uyanmamız,hayatımıza çeki düzen vermemiz ihtar edillmekte...Yaratılşın sırrını idrak ederek yaşamak kurtarır,ilahi rızayı kazandırır.

İnsan, dünyadayken bu uyanışı yaşamalıdır.
Hayat, ölmeden önce dirilenler içindir.

> Dirilişe hoş geldiniz.

Fani alemde akıl ve vicdanı ile hayat bulan,hayat olan hayat sunan,yaratılışın sırrına eren,kulluğunu ifa ederek yaşayan,ilahi rızayı kazanan,iman'ıyla yolculuğunu tamamlayanlardan olmak korur,kurtarır,hidayete erdirir, yüceltir...

Sözün özü:Kelâm'ımı sükuta erdirirken;sözü gönül eri,söz üstadı,İlahi aşkın numunesi,Yunus Emreye bırakıyorum:

"Ben gelmedim davı için,
Benim işim sevi ile,
Dostun evi gönüllerdir.
Gönüller yapmaya geldim."

Hoşkalın,hoşcakalın...Vesselâm...