Oryantalistlerin Osmanlı’yı Yıkma Projeleri ve İslâm’ın Direniş Ruhu
Osmanlı’nın Parçalanışı: Bir Medeniyetin Sürgünü
Müslüman-Türk’ü Rumeli’den, Anadolu’dan sürerek imha edebilmek için Osmanlı’yı zayıflattılar. Kolunu, kanadını keserek parçaladılar ve tarihe gömdüler.
1071 Malazgirt’le başlayan fetih ve yurtlanma hareketleri, 1453’te Bizans’ın bertaraf edilip Kostantiniyye’nin İstanbullaştırılmasıyla zirveye ulaştı.
Türklerin batıya ilerleyerek Hristiyan dünyasını kuşatması, Avrupalıları dehşete düşürdü. Bu akınları durdurmak için yeni arayışlara girdiler, çeşitli planlar kurdular. “Doğu Meselesi” dedikleri şey işte bu planın adıdır: Türkleri ve İslamları,parçalamak, Asya içlerine ve bozkırlara sürmek…
Oryantalist Akıl ve Dini Çözme Projesi
Batı’nın bu stratejisi yalnız siyasî değil, ilmî ve dinî bir projedir.
Üç temel hedefleri vardı:
1.Kur'an'ın hayatla bağını kopararak,hurafalaştırarak,müslümanlar arasına tefrika sokmak...Bölmek,parçalamak,yoketmek...
2.İslam düşüncesinin
Gazâli ile bittiğini ve içtihat kapısının kapandığı masalını yaymak...
3.Müslümanlar arasında Hz.Muhammedin konumunu sarsmak,Kur'an,la-Sünneti bir birinden ayırarak önce sünneti,sonrada Kur'an'ı ortadan kaldırarak İslamı kökünden yoketmek...
İlk ikisini başardılar. Son çeyrek asırdır ise üçüncü adımı atmaya çalışıyorlar.
Batılılar, Hz. Peygamber’i (s.a.v.) devre dışı bırakabildiklerinde dinin “kısa devre yapacağını” kendi Protestanlık tarihinden iyi bilirler. Bu yüzden hadisleri tartışmaya açıyor, Resûlullah’a saldırıyorlar. Tarihimizde görülmemiş büyüklükte bir saldırıyla karşı karşıyayız. Bu yüzden müteyakkız olmak zorundayız.
Vahyin Hayata Dönüşü: Efendimiz (s.a.v.)’in Örnekliliği
Peygamberimiz (s.a.v.), Kur’ân’ın bütün insanlığa ve hayatın her alanına hitap eden bütünlüklü mesajını hayata aktaran, nasıl yaşanacağını gösteren bir örnektir.
Onun “kişisel tarihi”, İslâm’ın özünü ve anlam haritalarını farklı zaman ve mekânlarda nasıl uygulanabileceğini gösteren bir “rehber zaman dilimidir.”
İslâm’ı diğer dinlerden ayıran nokta budur:
O, zamanlar ve mekânlar üstü bir hakikati, zaman ve mekânın içine yerleştirmiştir.
Bu yönüyle Müslüman, hangi çağda yaşarsa yaşasın, varlık karşısında ontolojik bir güven duygusuna sahiptir. Çünkü dinin özünü yaşarken “burayı” da “öteyi” de birlikte kuşatır.
İkinci İman: Kalbin Direnişi
Kur’ân, “Ey iman edenler, iman edin” (Nisâ 136) buyurur.
Bu ayet, imanın yalnız dilde değil, kalpte ve fiilde pekiştirilmesi gerektiğini bildirir.
Peygamber Efendimiz ve ashabı “ikinci kez iman etmekle” bizden öndedir.
Birinci iman emniyettir; ikinci iman temin.
Birinci iman kaçıştır; ikinci iman kavrayıştır.
Kim ikinci kez iman etmekle zarara uğrar ki?
Bu ikinci iman, birincisini eyleme dönüştürür. Artık yaşamak, imanın ikrar bulmuş hâliyle yürümektir.
Kur’ânî Direniş: Musa Kavmi’nden Günümüze
Hz. Musa, kavmine “şehre girin” dediğinde, onlar “Ey Musa! Orada zorba bir kavim var. Sen ve Rabbin gidin, biz burada bekleriz” demişti.
Ama içlerinden Allah’ın nimet verdiği iki kişi, korkmadan şöyle dedi:
> “Ey kavmim! Allah’a tevekkül edin, oraya girerseniz galip siz olursunuz.”
(Mâide 21-23)
Bugün de iman eden azınlıklar, zulüm ve küfrün arasında bu sözü yeniden söylemelidir. Çünkü iman edenlerdir ki korkuyu yener, çağın zulmüne rağmen ayakta kalır.
Sözün Kudreti ve Tevazu Ahlakı
Sahabe âlimlerinden İbn Abbas şöyle buyurur:
> “Allah’tan kork” denilince kibirle karşılık veren kimse için Cehennem kâfidir. (Bakara, 206)
Hz. Ömer (r.a.) kendisine “Allah’tan kork” denildiğinde, “Ömer kim oluyor da Allah’tan korkmasın!” diyerek yüzünü toprağa sürerdi.
Resûlullah (s.a.v.) buyKendi
> “Allah katında en sevilmeyen söz, ‘Allah’tan kork’ denilince ‘Sen kendi işine bak’ diyen kimsenin sözüdür.”
(Nesâî, Silsiletü’s-Sahîha, 2939)
Söz, bazen hayat verir, bazen hayat alır.
Yunus Emre ne güzel söyler:
> “Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı.”
Ümmetin Dağılması ve Kardeşlik Ruhu
Bugün Gazze ve Filistin merkezli zulümler, sadece Siyonizmin değil, ümmet bilincini kaybetmiş Müslümanların zafiyetidir.
Osmanlı sonrası “ulus-devlet” anlayışı, ümmetin birliğini parçaladı.
Kur’an’ın “Müminler kardeştirler” ayetinde birleşen ümmet, küçük devletçiklere bölünerek edilgen bir yapı hâline geldi.
Son iki asırdır Müslümanlar lidersiz, dağınık ve umutsuz bir hâlde.
Asıl soru şudur:
> Kardeşlik ruhu nasıl tekrar kazanılabilir?
Bu ruh, İslâm’ın ruhudur. O ruhu diriltmeden ne medeniyet yeniden kurulur, ne de zulüm sona erer.
Müslüman ve Çağın İnşası
Müslüman, çağın gözüyle çağına bakmaz; vahyin gözüyle bakar.
İlâhî emirleri hayatın merkezine koyarak zamanı, mekânı ve toplumu inşa etmekle da yükümlüdür.
Yeni bir çağ kurulacaksa, bu çağın merkezinde Vahiy ve Nebi olmalıdır.
Müslüman; inancını, ailesini, kurumlarını, davranışlarını ilahî ferman doğrultusunda inşa etmelidir.
Bir milletin geleceği, öz ve kök değerlerine sadık, imanlı, ahlâklı, faziletli, teknolojiye açık ama fıtratına bağlı gençlerle mümkündür. Onlar alplerdir, öncülerdir.
İlim, İrfan ve Hikmet Yolculuğu
Bilmek değil, olmak insanı kurtarır.
İnsanın:
Başkasını bilmesi “İlim”dir.
Kendini bilmesi “İrfan”dır.
Bilmediğini bilmesi “Hikmet”tir.
Sokrates’in dediği gibi:
> “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimi bilmektirnden
Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle dua etmiştir:
> “Yaşamadığım ilimden sana sığınırım.”
Anadolu’da İlim ve Cehaletin Işığı
Kâtib Çelebi’nin şu sözleri asırlar öncesinden bize seslenir:
> “İlim güneşi Arap diyarında doğdu; Acem ülkesinde en yükseğe ulaştı.
Anadolu’ya geldiğinde ise geleneklerin çokluğundan batmaya yüz tuttu.
Eğer Anadolu cehaletin karanlığına gömülürse, yeryüzü zulmet içinde kalır.”
(Künhü’l-Ahbâr, s. 113)
Sonuç: Diriliş Vakti
Bugün Doğu Meselesi, sadece bir jeopolitik mesele değildir.
Bu, İslâm’ın dirilişini engelleme meselesidir.
Oryantalist akıl, Osmanlı’yı yıkarak sadece devleti değil, medeniyetin ruhunu hedef almıştır.
Ancak bu ruh, hâlâ diri; çünkü o ruh, vahyin ve Resûl’ün nefesiyle varlığını sürdürmektedir.
Mesele, yeniden ikinci kez iman etmek,
yeniden ümmet olmak,
yeniden hayat bulmaktır.
Hz. Ömer (r.a.) kendisine “Allah’tan kork” denildiğinde, “Ömer kim oluyor da Allah’tan korkmasın!” diyerek yüzünü toprağa sürerdi.
Resûlullah (s.a.v.) buyurur:
> “Allah katında en sevilmeyen söz, ‘Allah’tan kork’ denilince ‘Sen kendi işine bak’ diyen kimsenin sözüdür.”
(Nesâî, Silsiletü’s-Sahîha, 2939)
Söz, bazen hayat verir, bazen hayat alır.
Yunus Emre ne güzel söyler:
> “Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı.”
Ümmetin Dağılması ve Kardeşlik Ruhu
Bugün Gazze ve Filistin merkezli zulümler, sadece Siyonizmin değil, ümmet bilincini kaybetmiş Müslümanların zafiyetidir.
Osmanlı sonrası “ulus-devlet” anlayışı, ümmetin birliğini parçaladı.
Kur’an’ın “Müminler kardeştirler” ayetinde birleşen ümmet, küçük devletçiklere bölünerek edilgen bir yapı hâline geldi.
Son iki asırdır Müslümanlar lidersiz, dağınık ve umutsuz bir hâlde.
Asıl soru şudur:
> Kardeşlik ruhu nasıl tekrar kazanılabilir?
Bu ruh, İslâm’ın ruhudur. O ruhu diriltmeden ne medeniyet yeniden kurulur, ne de zulüm sona erer.
Müslüman ve Çağın İnşası
Müslüman, çağın gözüyle çağına bakmaz; vahyin gözüyle bakar.
İlâhî emirleri hayatın merkezine koyarak zamanı, mekânı ve toplumu inşa etmekle yükümlüdür.y
Yeni bir çağ kurulacaksa, bu çağın merkezinde Vahiy ve Nebi olmalıdır.
Müslüman; inancını, ailesini, kurumlarını, davranışlarını ilahî ferman doğrultusunda inşa etmelidir.
Bir milletin geleceği, öz ve kök değerlerine sadık, imanlı, ahlâklı, faziletli, teknolojiye açık ama fıtratına bağlı gençlerle mümkündür. Onlar alplerdir, öncülerdir.
İlim, İrfan ve Hikmet Yolculuğu
Bilmek değil, olmak insanı kurtarır.
İnsanın:
Başkasını bilmesi “İlim”dir.
Kendini bilmesi “İrfan”dır.
Bilmediğini bilmesi “Hikmet”tir.
Sokrates’in dediği gibi:
> “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimi bilmektir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle dua 1071:
> “Amel etmediğim,yaşamadığım ilimden sana sığınırım Ya Rabbi.”
Anadolu’da İlim ve Cehaletin Işığı
Kâtib Çelebi’nin şu sözleri asırlar öncesinden bize seslenir:
> “İlim güneşi Arap diyarında doğdu; Acem ülkesinde en yükseğe ulaştı.
Anadolu’ya geldiğinde ise geleneklerin çokluğundan batmaya yüz tuttu.
Eğer Anadolu cehaletin karanlığına gömülürse, yeryüzü zulmet içinde kalır.”
(Künhü’l-Ahbâr, s. 113)
Sonuç: Diriliş Vakti
Bugün Doğu Meselesi, sadece bir jeopolitik mesele değildir.
Bu, İslâm’ın dirilişini engelleme meselesidir.
Oryantalist akıl, Osmanlı’yı yıkarak sadece devleti değil, medeniyetin ruhunu hedef almıştır.
Ancak bu ruh, hâlâ diri; çünkü o ruh, vahyin ve Resûl’ün nefesiyle varlığını sürdürmektedir.
Mesele, yeniden ikinci kez iman etmek,
yeniden ümmet olmak,
yeniden hayat bulmaktır.
Abdullah b. Amr b. As (rh.a.) der ki:
"...Hakiki ilmi bilseydiniz, bilen kişi sesi kısılıncaya kadar çığlık atar, nefesi kesilinceye kadar secde ederdi."
Hilyetü'l-Evliya, c. 1
Birlik,dirlik yolunda yürüyerek Hakk ve Hakikate ulaşmak umuduyla...
Hoş kalın,Hoşca kalın...