Anadolu'nun Müslüman Türkler tarafından fethi üzerine Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos, Papa II. Urbanus'tan Türklere karşı yardım istemiştir. Kudüs'teki Hıristiyanlığın kutsal topraklarını Müslümanların kontrolünde olmasını istemeyen Papa II. Urbanus 1095'te Fransa'da Avrupa'nın liderlerini Müslümanlarla savaşa çağırması üzerine Haçlı seferleri başlatılmıştır.
1.Haçlı seferi esnasında,15 Eylül 1097'de Konya/Ereğli'ye gelen Haçlı Komutanlarından Tangred, 100 Şövalye ve 200 yayadan oluşan kuvvetiyle ordudan ayrılarak Gülek Boğazı'na yönelmiş, bir diğer Haçlı Komutanı Boudouin de 500 Şövalye ve 2000 yayadan oluşan kuvvetiyle onu takip etmiştir.
Haçlı Komutanları Toros Dağları'nda yaşayan Ermenileri “Kilikya Ermeni Devleti” kurdurma vaadiyle cesaretlendirmiş, ovaya indirmişse de Ermeniler, Çukurova'da hiç bir zaman tam bağımsız bir Ermeni Devleti kuramamış, daima güçlü devletlere, çoğu zaman Selçuklu Devletine tabi “Vasal Devlet” olarak yaşamışlardır. (Prof.Dr. Mehlika Aktok Kaşgarlı, Kilikya Ermeni Tabi Devleti, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Ank.1990)
Ermeni sikkeleri de bu tarihi gerçeği kanıtlamıştır. Sultan Alaaddin Keykubat (12201237) ve Sultan 2.Gıyaseddin Keyhüsrev (12371246) adına bastırılan Ermeni sikkeleri vardır. Sultan Alaattin Keykubat devrinde bastırılan kimi gümüş sikkelerin ön yüzünde elinde mızrağı, başında tacı, kahraman edası ile at üstünde Hetum'un figürü, kenarda da “Ermeni Tekfuru Hetum” yazısı yer almıştır. Haç ve yıldız figürleri işlenen bu paraların arka yüzüne de Osmanlıca "El-Sultan, El-Muazzam, Alaaddin Kubat Bin Key-hüsrev" yazılmıştır.
“Ermeni devleti İzzettin Keykavus devrinde (1216'da) Selçuklulara her yıl vergi vermeye başladı. Bundan başka harp zamanında da yardımcı asker gönderecek idi. İzzettin Keykavus'un halefi Alaaddin Keykubat (1220-1237) devrinde is Ermeni devleti Selçukluların tam bir tabii durumuna düştü ve bu Kösedağ savaşına kadar devam etti. Selçukluların Kösedağ savaşında (1243 yılında) Moğollara yenilmeleri ve onlara vergi vermek zorunda kalmaları üzerine Ermeniler Türk tabiiyetini atıp Moğollarınkini kabul ettiler.” (Prof.Dr. Faruk Sümer, makale, s.4)
Prof. Dr. Faruk Sümer diyor ki; “Ebu'l Ferec'e göre, Ermeni topraklarında bulunan 10.000 kadar Türkmen de Memluk ordusu ile işbirliği yaptığından Ermeni kralı bunların hepsini öldürmüş, ailelerini esir alıp mallarını yağmalamıştır.
Yine aynı müverrih, ertesi yıl (1276) Türkmenler ile 1000 kadar Memluk askerinin Maraş tarafından Kilikya'nın dağlık taraflarına girmek istediklerini, Kral Leon'un bunlara karşı amcası Baron Simbat'ı gönderdiğini, yapılan savaşta Baron Simbat ile Harbizağ prensinin ve 13 tanınmış kimsenin öldüğünü, fakat birçokları öldürülen Türkmenlerin de memlekete giremeyerek geri döndüklerini yazıyor.” (Prof. Dr. Faruk Sümer, agm, s.11)
Bu savaşın Osmaniye/Yarpuz Köyü yakınındaki Türküdüzü'nde yapıldığı düşünülebilir. Çünkü 1691 tarihli Kınık sınırnamesine göre Türküdüzü'nün asıl adı Türk makbereliğidir.
“İki yıl sonra 703 (1304) yapılan sefer ise daha başarılı oldu. (Memluk) Kumandan yine Bektaş idi. Altı baron (mulük) tarafından müdafaa edilen Tell-Hamdun kuşatıldı ve amanla teslim oldu. Ermeni kralından kendisini vergiyi yollamaktan bu altı baronun menettiği haberinin gelmesi üzerine İslamiyeti kabul eden birisi müstesna diğerleri öldürüldü.” (Prof. Dr. Faruk Sümer, agm, s13)
Haçlı seferlerinde Ermeni baronların kullandığı kale Memluk Sultanı Baybars zamanında tamir edilmiştir.
İlam alemini kasıp kavuran Moğolları 1260 yılında Ayn-Callut savaşında durduran Baybars, Ahıskalı Kıpçak asıllı bir Türktür.
15 yaşında köle olarak Memluk ordusu ile Mısır'a gelen Baybars başarılarıyla sivrilmiş, Ayn-Callut Savaşında Moğollara karşı başarısından sonra Memluk Sultanlığına kadar yükselmiştir. Oğullarının ismi Berke ve Sülemiş'tir.
“Ermeni krallığının Moğollara sadakatle bağlanmış bulunması 673'te (1268) bu ülkeye bizzat Baybars'ın da katıldığı büyük bir seferin yapılmasını intaç etti. Baybars mezkûr yılda Halep Valisine mektup yazarak akın yapmak üzere Kilikya'ya asker göndermesini emretti. Bunun üzerine yapılan akında ganimet ele geçirildiği gibi Maraş'ın varoşunun kapıları da yıkıldı. Aynı yılda Baybars büyük emirlerinden Kalavun ve Beylik'i Kilikya'ya gönderdiği gibi kendisi de arkalarından gitti.” (Prof. Dr. Faruk Sümer, agm, s.10-11)
13. yüzyılda, Moğol akınlarından yılan Oğuz Türkmenleri kitleler halinde göç etmişlerdir. Mısır/Memlük Devleti'ne sığınan sayıları 40.000'den fazla Türkmeni, Sultan Baybars (12601277) tarafından himaye etmiş, Antakya ile Gazze şehirleri arasına yerleştirmiştir. Oğuzların Üçok koluna mensup; Yüreğir, Kınık, Bayındır, Salur ve İğdir Türkmenleri daha sonra Çukurova'ya gelmiştir.
Çukurova, 1337'de tamamen Memluk devletinin hâkimiyetine girmiştir.
Oğuz Türkmenlerinin Çukurova'ya gelişi Âşık Paşazade'de şöyle rivayet edilir;
"Anı beyan ederim. Bu Adana, Tarsus ve Misis, Gülek ve Anahşa kimlerindi ve kimler fethetti? Ve Mısırlı bunlara neyledi? Osman Gazi'nin dedesi Süleyman Şah Gazi, Rum'a gelip Caber Kalesi'nin önünde ne oldu?
İşitin ki göçer evler etrafa dağıldılar. Üçokun oğlu ve Kusun Varsakı ve Karaisa ve Özer ve Gündüz ve Kuştemir... Bu altı kişi göçleri ile Çukurova'ya geldiler. Yüreğir baş oldu bunlara. Geldiler Misis'i aldılar. Ve Tarsus'u dahi aldılar. Ve bu şehirlerin kâfiri Ermeni idi. Bunlardan ahitle aldılar.
Yüreğir öldü. Oğlu Ramazan kaldı. Ramazan Kusun'a Eserkef'i kışlak verdi. Ve Gülek'te Beremedik'i Tekfurbeli'ni yaylak verdi. Karaisa'ya Midilli'yi kışla verdi. Ve Alnakaş'ı yayla verdi. Ve Kuştemur'a Tarsus'u kışlak verdi. Ve Bulgar Dağını yayla verdi. Ve Gündüz'e Misis'i kışlak verdi. Misis Dağı'nı yayla verdi. Ve Ramazan kendi Adana'yı taht edindi.”
(Prof. Dr. Faruk Sümer, “Çukurova Tarihine Dair Araştırmalar” makalesi, Tarih Araştırmaları dergisi, DTCF Yy. Ank.1983)
Bu tarihten sonra Çukurova Türk yurdu olmuştur.