Her yaz böyle olur. Akşam hava kararmadan önce, Osmaniye’de işyerleri yavaş yavaş kapanır. Binilir arabalara. Düşülür yollara. Ver elini yayla!
Her arabada ayrı dünya kurulur.
O gün işler iyi gitmişse, hele yolcular da kafa dengiyse, yolculuğun değme keyfine!
Karacalar Köprüsü'nden geçince, 26 km'de 1580m rakıma çıkan, sığır sidiği gibi kıvrım kıvrım dağ yolu başlar. Karacalar’ın daracık ve kıvrımlı yolunda; portakal bahçelerinin duvarlarından sarkan incir, üzüm ve dut ağaçlarının, sarmaş dolaş narların arasından hızla geçerken, şehrin gürültüsünden kaçtığınızı anlarsınız.
Bu kaçışta Mezarlık bir ikaz gibi karşınıza çıkar.
Çultuğun Deresi'ndeki boz topraklı yoldan, yani Gavurdağları’nın bodur ağaçlı orman kuşağından; pembe çiçekli ağcakların, baygın kokulu hayıtların, oğulotlarının ve murtların arasından aynı hızla gidersiniz.
Büyük dönemeçte yani Mercimek Tepesi denen yerde, sevdiğiniz şehir Osmaniye'yi bir kez daha seyredersiniz. Karşı tepedeki Çardak Kalesi'ne, mavi gökyüzünde uçuşan beyaz bulutlara her bakışta, bir gururla dikeldiğinizi, âdeta biraz daha göğe yükseldiğinizi hissedersiniz.
Ve bodur ağaçların bittiği yerde başlayan nefis çam koruluğu sizi selâmlar. İşte o zaman daha bir anlam kazanır yollar.
Bir kez daha basılır gaza, bağırır araba. İçiniz sıkılmaya başlar hiç bitmeyen dik rampalarda ve keskin virajlarda.
Kocadere'deki düz yolda arabanız biraz soluklanır. Ama birden karşınıza çıkan Kanlıviraj ürpertir sizi. Bu yolun ilk yapıldığı yıllarda, tomruk yüklü kamyonların omuzu sakızlı yorgun muavinlerinin takoz telâşını hatırlarsınız.
Bir serin rüzgâr esmeye başlar yavaştan. Buram buram çam kokusu, burcu burcu kekik kokusuyla sarhoş olursunuz. Yol kenarındaki yedi derde deva kebereler, böğürtlenler ve bin bir çeşit bitkilerin cümbüşü sizi deli eder. Karacaoğlan'ın karaçalı üstüne çağırdığı hasret türküsü takılır dillere;
“Gayrı bizim elin kara çalısı
Gül oldu gidelim bizim ellere.”
Yine virajlar, yine yorucu rampalar...
Araba yarışlarını anımsatan sollamalar, heyecanlı anlar arasında yol muhabbeti de devam eder aynı hızla.
Fellahın Çınarı'na ayrılan yoldan sonra başlayan Uzunrampa'da arabanız bayılır. Uzunrampa'yı çıkan şoför, şoför sayılır.
İkinci kez soluklanır arabanız Çiftmazı'nın düz yolunda. Bu kez de dağın iğne yapraklı orman kuşağında; zürafa bacakları gibi ince ve uzun kızılçamların, narin yapılı servi çamların, mis kokulu ardıçların arasında, daha bir ferahladığınızı hissedersiniz.
İşte Gölyeri yolu, yani Ergenekon, işte Ürün!
Muhteşem doğa güzelliği arasında yılan gibi kıvrıla kıvrıla uzar yollar. İşte Ayvanın Düzü ve işte zengin evi villâlar!
Allah Allah Deresi'ni geçerken, metrelerce derin vadinin sizi meçhul sessizliğine çektiğini zannedersiniz.
Bu ürkütücü sahnenin sonunda, vahşî doğanın sessiz güzeli çamların, demircik ağaçlarının, yol kenarına dizili tespih ve somak ekşisi bitkilerinin, kuşburnu, ayı yoncası, böğürtlen ve hamilimiskinlerin, azgın sarmaşıkların arasında öylece gidersiniz.
Olukbaşı'nda, şimdi kurumuş olan ceviz ağacının altında mola verdiğiniz eski yolculukları düşlersiniz.
Ve hiçbir şeye aldırış etmeden, hatta tahta evlerin balkonlarından, vişne bahçelerinin taş duvarlarından sarkan rengârenk ortancaları, beyaz papatyaları, sarıçiçekleri bile doya doya seyretmeden basar gidersiniz.
Olukbaşı’nın üstündeki ak çamlı düz yolda, Geyikdüzü’nde yayla havası ile daha bir serinlersiniz.
Fenk Yolu ayrımından sonra Sarücenin Yokuşu'nu salimen aştığınız zaman bir kez daha “ Oh!” çekersiniz. Sonra da çamlık ve meşeliklerin arasından; Keldaz’ın, Kengerli’nin ufuk çizgisindeki zirvelerine göz kırpar, önünüzdeki başı sonu belli olmayan, muhteşem Karaçay vadisini seyredersiniz. Yeşil denizi andıran uçsuz bucaksız vadide, beyaz bulutların oluşturduğu ışık gölge oyunlarının harika tablosuna hayranlıkla bakarken başınızı sağa çevirir, İskenderun körfezindeki sessiz gemileri de izlemek istersiniz
Hacbel'in asırlık çınarları, birer tarihi yadigârdır. Sabah güneşinin parlattığı cevahir misali taşlar gözünüzü kamaştırır. İskenderun Körfezine kadar uzanan panorama sizi başka diyarlara taşır.
Çoğu zaman, bu muhteşem güzelliği, denizden gelen sis gizler de sizi deli eder.
Ve Danadayandıran yokuşunda eski göç hikâyelerini hatırlarsınız.
Mitisin, Karıncalı ve Küllü yol ayrımı… Derken yolculuğun sonuna geldiğinizi anlarsınız. Son sınavı verirsiniz Alimenin Yokuşu'nda.
Yine eski göçleri ve zor yılları anlamaya çalışırsınız.
Sonra da çamların arasında ışıldayan Zorkun'un ilk evleriyle gülümsersiniz.
Ve sonuna gelirsiniz bu tatlı, meşakkatli ama muhabbetli yolculuğun.
İşte karşınızda Zorkun!