Adalet sistemi son yıllarda bir kavrama sıkı sıkıya sarılıyor: “Suça sürüklenen çocuk.” Kulağa merhametli, insancıl, pedagojik geliyor olabilir.

Ancak bu ifade, ahlaki bir kaymanın ve toplumsal sorumluluktan kaçışın perdesi haline gelmiştir.
Suç işleyen bir bireyin yaşının küçüklüğü, onun eylemini toplumsal ve hukuksal anlamda mazur göstermemelidir. Suç, failin yaşına değil, mağdurun yaşadığı travmaya göre değerlendirilmelidir. Ne yazık ki bu kavram, özellikle tecavüz, gasp, cinayet gibi ağır suçları işleyen çocukları “masumiyet zırhıyla” koruma bahanesiyle, mağdurun adalet hakkını gasp eden bir araç haline getirildi.

Pedagojik Değil, Politik Bir Kavram

“Suça sürüklenen çocuk” kavramı pedagojik değil, politik bir kalkandır. Suçu değil, suçluyu korumayı seçen bir zihniyetin ürünüdür. Oysa suçun kendisi her yaşta suça karşı mağduru koruyacak kadar ciddi ele alınmalıdır.
14 yaşındaki bir çocuğun silah taşıması, bıçakla adam öldürmesi ya da organize suç şebekelerine katılması bir “yaramazlık” değildir.

Felsefeci Kant şöyle der:
“Bir şey doğruysa, herkese uygulanabilir olmalıdır.”
Eğer bir yetişkinin işlediği suç için cezai yaptırım uygulanıyorsa, toplum güvenliğini tehdit eden ağır suçlarda, yaş faktörü hukukun terazisinde suçun ağırlığını dengeleyemez.

Adaletin Gözleri Bağlıysa, Elindeki Terazi Boştur!

Bu kavram zamanla şunu meşrulaştırıyor:
“Yaşı küçükse ne yaparsa yapsın, ceza almaz.”
Bu mesaj hem caydırıcılığı ortadan kaldırıyor hem de sokakta suç işlemeyi göze alan çocuklar için bir güvenlik ağı oluşturuyor.
Bugün küçük yaşta gasp eden, tehdit eden, öldüren çocuklar yarın büyüdüğünde de suç işlemeye devam edecek çünkü sistem onlara, “sen suç işle ama yaşını kullan” demeyi öğretti.

Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de çocukların işlediği ağır suçlar için verilen rehabilitasyon temelli ama kararlı cezalar, hem çocuğun hem toplumun korunmasına hizmet ediyor.
Bizde ise suçun içeriğinden çok failin yaşı konuşuluyor. Bu adalet değil, toplumun güvenliğini satmaktır.

Mağdurlar Ne Olacak?

Bir çocuk tecavüz ediyor, bir çocuk adam öldürüyor, bir çocuk çeteye liderlik ediyor...
Ve biz sadece onun çocuk olup olmadığını konuşuyoruz.
Peki mağdurun travması? O yarım kalan hayatlar, geri dönmeyen canlar, onarılamayan bedenler?

Mattia Minguzi

Levinas der ki:

“Öteki’nin yüzü, sana sorumluluğunu hatırlatır.”
Adalet, önce mağdura bakmalı. Failin kaç yaşında olduğundan önce kimin hayatını çaldığına, kimi susturduğuna bakmalı.

Sonuç Yerine: Kavramları Değil Vicdanı Yeniden Yazmak Gerek

“Suça sürüklenen çocuk” kavramı, toplumu rahatlatıyor ama mağdurları unutuyor. Oysa bir toplumun gelişmişliği, suçluya değil, mağdura verdiği değerle ölçülür.

Bu kavramın arkasına saklanmak, suçun sorumluluğunu çocuktan alıp boşluğa bırakmak demektir. Oysa suç işleyen çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi eylemlerinin sonuçlarını öğrenmek zorundadır.
Çünkü bazı sınırlar vardır ki, yaş farkı tanımaz.
Ve bazı suçlar vardır ki, cezasız kalırsa toplum çürür.