Tarihi çarpıtmak kolaydır. Birkaç kelimeyle, birkaç cümleyle koca bir milleti kandırmaya kalkarsınız. Ama tarih, kelimelerle değil, kanla, ateşle, gözyaşıyla yazılmışsa; orada yalanın hükmü yoktur.

“Yunanlılar kendileri çekip gittiler, biz de bunu zafer diye kutluyoruz” demek, işte bu yalanın en ucuz, en sefil hâlidir. Çünkü tarih bize gösterir ki, Yunan ordusu “çekip gitmedi”; Sakarya’da, Dumlupınar’da, Kocatepe’de darmadağın edildi, İzmir’in dağlarında topyekûn bozguna uğradı.

Yunan Başkomutanı Trikopis, 30 Ağustos 1922 günü Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna esir olarak çıkarıldığında, tarih not düştü: “Zafer yalnızca toprak kazanmak değil, düşmanı diz çöktürmektir.” Bu hakikati görmeyenler, aslında kendi dizlerinin üzerine çökmüştür.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Zafer, zafer benimdir diyebilenindir” derken, zaferin çekip gitmeyle değil, direnç, kan, fedakârlık ve imanla kazanıldığını anlatıyordu. Bir milletin bağımsızlığına “çekip gitmek” diyecek kadar şuursuz olanların, kendi varlıklarının temeli olan o fedakârlıklara düşman olmaları şaşırtıcı değildir.

Felsefenin en kadim ustalarından Herakleitos, “Savaş her şeyin babasıdır” der. Çünkü savaş, yalnız toprak değil, hakikatin de sınavıdır. O gün Anadolu’da verilen savaş, sadece Yunan ordusuna değil; emperyalizme, işgale ve köleliğe karşıydı. O yüzden 30 Ağustos yalnızca askerî değil, aynı zamanda ahlakî bir zaferdir.

Nietzsche ise şunu söyler: “Küçük ruhlar, büyük hakikatleri küçümseyerek varlıklarını sürdürür.” Bugün zaferimizi küçümseyenler, işte o küçük ruhlardır. Onların gözünde hiçbir kahramanlık, hiçbir direniş, hiçbir bağımsızlık mücadelesi değerli değildir; çünkü kendi içlerinde çoktan esareti kabullenmişlerdir.

Milletler, yalnızca kazandıkları topraklarla değil, hatırladıkları mücadelelerle büyür. Eğer 30 Ağustos’u küçümsersek, aslında bağımsızlığımızı küçümsemiş oluruz. Çünkü o gün, yalnızca Yunan değil, aynı zamanda İngiliz’in, Fransız’ın, İtalyan’ın arkasına saklanan emperyalist hesaplar da bozguna uğratılmıştır.

Ve unutulmamalıdır: “Zafer, şehit kanıyla yazılmış bir destandır.” Bu destana dil uzatan, tarihin değil, zilletin tarafında yer alır.

Bizim zaferimiz, onların “çekip gitmesi” değil; milletin asla çekilmeyeceğini bütün dünyaya kanıtlamasıdır.