Ortadoğu’nun içinde bulunduğu kaosun temel nedenleri ve çözüm yolları Atatürk’ün ilke ve devrimleriyle yeniden değerlendiriliyor. Laiklik ve ulus devlet modeli, bölge için neden tek kurtuluş reçetesi olabilir?

Tarih boyunca büyük acılara sahne olan Ortadoğu, bugün hâlâ barut kokusunun ve gözyaşının eksik olmadığı bir coğrafya. Bu trajedinin arkasındaki en büyük sorumluluk ise, ne yazık ki emperyalizme hizmet eden yerel işbirlikçilere ait.

Dün Şerif Hüseyin’lerdi, bugün Kral Selman’lar... Yüzyıllardır devam eden bu döngüde, Ortadoğu halkları kendi kaderlerine sahip çıkmak yerine dış güçlerin vaatlerine aldanarak bölünmeyi tercih etti. Bu yanlışın bedelini ise bugün hâlâ kan ve gözyaşıyla ödemeye devam ediyorlar.

OSMANLI HÂKİMİYETİNDE DÖRT ASIR HUZUR

XI. yüzyıldan itibaren Ortadoğu’da etkin rol oynayan Türkler, özellikle Osmanlı döneminde tüm halklarla barışçıl ilişkiler kurdu. Dört yüzyıla yakın süren bu dönem, bölge için bir istikrar ve refah çağıydı. Ne var ki, 1. Dünya Savaşı sırasında Şerif Hüseyin’in isyanıyla başlayan çözülme, İngiltere ve Fransa’nın işgalleriyle daha da derinleşti.

TARİH TEKERRÜRDEN İBARETTİR

Ortadoğu halkları, Osmanlı’ya sırt çevirdikten sonra büyük hayal kırıklıkları yaşadı. Bağımsızlık vaadiyle kandırılan Arap toplumları, kısa süre sonra emperyalist güçlerin boyunduruğu altına girdi. Bu yaşanmışlık, bugün aynı kaderi paylaşma riski taşıyan Kürt vatandaşlarımız için de ibretlik bir ders niteliğinde.

Türk-Arap ilişkileri, Atatürk döneminde yeniden canlanma sürecine girdi. Ortadoğu’daki birçok lider ve aşiret, Mustafa Kemal Atatürk’ten yardım istedi. Büyük Önder, bu çağrılara kayıtsız kalmadı; hem maddi hem de manevi destek verdi. Hatta bazı sınır ötesi operasyonlar dahi düzenlenerek emperyalist güçlere karşı ortak cephe oluşturuldu.

LAİKLİK: ORTADOĞU İÇİN EVRENSEL REÇETE

Eğer Atatürk birkaç yıl daha yaşasaydı, laiklik başta olmak üzere Cumhuriyet ilkeleri Ortadoğu’ya da taşınabilirdi. Bu gerçekleşseydi, bugün İran ile Suudi Arabistan arasındaki mezhep gerilimleri, çoktan tarihe karışmış olabilirdi. Mezhep değil vatandaşlık esasına dayalı bir yönetim anlayışıyla, halklar arasında kardeşlik tesis edilebilirdi.

Laiklik, Atatürk'ün elinde sadece bir devlet ilkesi değil, aynı zamanda halkların birlikte yaşama iradesinin teminatıydı. Bugün Ortadoğu’nun en çok ihtiyaç duyduğu şey, işte bu evrensel ilkedir.

ATATÜRK MODELİ: TEK ÇARE

Bugün artık içi boş tartışmaları bir kenara bırakıp, gerçek çözümleri konuşma zamanıdır. Atatürk’ün ilke ve devrimleri, Ortadoğu’nun kurtuluşu için alternatifsiz bir model sunmaktadır. Ulus devletin inşa edilmesi, mezhep ve etnisite eksenli politikaların terk edilmesi şarttır.

Atatürk’ün yaşadığı ülkede yaşamak büyük bir şanstır. Türk olmak ve bu mirası anlamak ise daha da büyük bir onurdur.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

KİMDİR? ŞERİF HÜSEYİN

Şerif Hüseyin bin Ali, 1854 yılında Mekke’de doğmuş, Haşimi ailesinden gelen bir Arap liderdir. Osmanlı Devleti tarafından 1908 yılında Hicaz Emiri olarak atanmıştır. Ancak asıl tarihi rolünü, 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı'ya karşı başlattığı isyanla kazanmıştır.

İNGİLTERE İLE GİZLİ ANLAŞMA

Savaş sırasında İngiltere ile yapılan McMahon-Mekke Mektuplaşmaları sonucunda, Araplara bağımsız bir krallık vaat edildi. Şerif Hüseyin bu vaade güvenerek 1916 yılında Osmanlı'ya isyan etti ve Hicaz Krallığı’nı kurdu. Bu olay, Arap İsyanı olarak bilinir ve Türk-Arap ilişkilerinde büyük bir kırılma noktasıdır.

BÜYÜK HAYAL KIRIKLIĞI

Savaşın ardından İngiltere ve Fransa'nın Sykes-Picot Anlaşması ile Arap topraklarını kendi aralarında paylaşması, Şerif Hüseyin’i ve Arap dünyasını büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Beklenen bağımsızlık gelmedi, aksine manda yönetimleri başladı.

1924’te Hicaz Krallığı Suudiler tarafından işgal edilince, Şerif Hüseyin Ürdün'e sürgüne gönderildi ve 1931'de Amman’da öldü. Torunları Ürdün Krallığı'nı kurarak siyasi varlıklarını günümüze kadar sürdürdü.