At izi sadece it izine karışmış olsaydı, belki bir hamle ile içinden çıkılabilirdi.

At izi sadece it izine karışmış olsaydı, belki bir hamle ile içinden çıkılabilirdi. Belki biri diğerinden ayırt edilebilirdi. Ama işler öyle çığırından çıkmış vaziyette, öylesine izler iç içe geçmiş durumda ki… Seçene aşk olsun, salimen dereyi karşı yakaya geçene aşk olsun.
Çeyrek asırdır ülkeyi tek başına yöneten irade, uzun zamandır aynı oyunu sahneye koyuyor: “Cambaza bak” oyunu. Halkın gözleri sürekli sahnedeki cambaza çevriliyor. Başka yere bakması, başka şeyi görmesi neredeyse yasaklanıyor.

Her Yerde Aynı Dayatma
Bugün toplumun hangi alanına elinizi atsanız aynı taktikle karşılaşıyorsunuz.
Cambaza bak, hayat pahalılığını görme.
Cambaza bak, enflasyonda dünya birinciliğine koştuğumuzu unut.
Cambaza bak, toplanan vergilerin yarısının faize ve faiz lobilerine aktarıldığını sorgulama.
Cambaza bak, gıda enflasyonunda dünyayı solladığımız gerçeğini konuşma.
Üstelik bunlarla sınırlı değil. Eğitim çağındaki çocukların aç susuz okula gittiğini, Anadolu’dan sınav kazanıp büyük şehirlere gelen gençlerin sokakta kaldığını, hem eğitim çağındaki gençlerin hem de milyonların barınma, bürünme ve beslenme sorunlarında dünya sıralamasında en üstte olduğumuzu görmezden gel.

Geleceksizliğe Mahkûm Edilen Gençler
Gençler, bu ülkenin umudu olması gerekirken, sistemin yükünü taşıyan ama karşılığını alamayan kesim haline geldi.
Akraba kayırmacılığının olağan hale geldiği bir ülkede, liyakat yerine sadakatin geçerli olduğu bir düzende gençlerin geleceğe dair umutlarını yitirmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden “gelecek kaybı katsayısı” her geçen gün artıyor.
2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesine rağmen, artan hayat pahalılığı yüzünden aile kurmak hayale dönüşmüş durumda. Evlenebilenler bile ayakta kalmakta zorlanıyor, var olan aileler ise ekonomik buhranla birer birer dağılıyor.
Üstelik ülke gelirinin yüzde 90’ını nüfusun yalnızca yüzde 10’unun kullandığı, kalan yüzde 10’luk gelirin ise geri kalan yüzde 90’a paylaştırıldığı derin bir uçurumun tam ortasında yaşıyoruz.

Vergi Yükü ve Ayrıcalıklı Şirketler
Devletin topladığı vergilerin ağırlığı dar gelirlinin sırtında. Halkın ümüğü sıkılarak alınan vergiler, belli şirketlere teşvik, vergi indirimi ve borç ötelemesi adı altında aktarılıyor. Bir kesimin sırtındaki yük taşınamayacak hale gelirken, ayrıcalıklı şirketler “imtiyazlı azınlık” olmanın konforunu sürüyor.
Bir yanda faturalarını ödemek için borç üstüne borç yapan insanlar, diğer yanda milyarlık vergi borçları bir kalemde silinen holdingler var. Bu adaletsiz tabloya göz kapatmak için de yine cambaz sahneye sürülüyor.

Terör Masası ve Sessiz Çığlıklar
Ve işin en ağır, en yaralayıcı tarafı… Elli senedir bu millete kan kusturan, nice anayı evlatsız, nice genci dul, nice çocuğu babasız bırakan kanlı terör örgütünün, göz göre göre devlete ortak edildiği malum masaya bakmamak isteniyor.
Ama bu milletin vicdanında derinden gelen bir çığlık var. Kulak tıkasanız da duyuluyor. Sessiz çığlıklar, için için yanan bir kor gibi büyüyor.

Sorulması Gereken Soru
At izinin it izine karıştığı bu zeminde, izlerin birbirine girdiği bu puslu tabloda geriye tek bir soru kalıyor:
“At izinin karıştığı izleri sayabilen, seçebilen var mı içinizde?”