“Benim kalbim taştan, sizinki pamuktan” sözü, duygusal dayanıklılık ile kırılganlık arasındaki farkı anlatan derin bir ifadedir.
Her insanın kalbi aynı şekilde tepki vermez; kimisi bir sözle yıkılır, kimisi ise defalarca incinse bile dimdik ayakta durur. Ancak ne kadar güçlü görünürse görünsün, en sert taş bile zamanla çatlar.
Kalp kırılması, insanın iç dünyasında sessiz ama derin bir yara açar. Bazen bu kırılma bir sözle olur, bazen bir suskunlukla. “Taştan kalpli” denilen insanlar bile aslında içlerinde bir yerlerde o sızıyı hisseder; sadece göstermemeyi, belli etmemeyi seçerler. Oysa “pamuktan kalpli” olanlar, duygularını dışa vurur, kırıldıklarını açıkça belli ederler. Bu yönleriyle daha saf, daha savunmasız görünürler.
Aslında mesele kalbin taştan ya da pamuktan olması değil, insan olmanın kırılabilir bir şey olmasıdır. Herkeste farklı bir savunma mekanizması vardır. Kimi duvar örer, kimi gözyaşı döker. Kimi susarak anlatır acısını, kimi kelimelere döker. Fakat sonuç değişmez: Kalp kırıldığında insanın içinden bir şey eksilir.
Bu yüzden, karşımızdakinin kalbini anlamaya çalışmak; konuşurken, davranırken dikkatli olmak gerekir. Çünkü bizim için sıradan bir davranış, bir başkasının dünyasında büyük bir yıkım yaratabilir.
Sonuç olarak; “Benim kalbim taştan, sizinki pamuktan” cümlesi aslında bir savunma cümlesidir. Güçlü görünmeye çalışan bir yüreğin, kırılmaktan korktuğunu fısıldar bize. Ve her kırık kalp, ister taştan ister pamuktan olsun, sevgiyle onarılmayı bekler.