Atatürk’ün gençliğe emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti, bugün yeni bir uyanışa ihtiyaç duyuyor.

 Osmaniye’den yükselen çağrıyla, gençliğin siyasete dönüş zamanı geldi. Cesur, doğru ve bilinçli gençlik sesini yükseltmeli.  Doğru ve Cesur İnsanların Sesi Yükselmeli  Gençlik Susmamalı, Uyanmalıdır.

Atatürk’ün gençliğe emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti, bugün yeni bir uyanışa ihtiyaç duyuyor. Osmaniye’den yükselen çağrıyla, gençliğin siyasete dönüş zamanı geldi. Cesur, doğru ve bilinçli gençlik sesini yükseltmeli.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir milletin bağımsızlığını kazanmasının yeterli olmadığını çok iyi biliyordu. Asıl mesele, o bağımsızlığı geleceğe taşıyacak iradeyi ayakta tutmak, milleti "fikri, vicdanı ve irfanı hür" bireylerle yaşatabilmekti. İşte bu nedenle, Türkiye Cumhuriyeti'ni gençliğe emanet etti. Atatürk'ün bu tercihi bir siyasi jest değil, tarihsel bir öngörü, stratejik bir inşa planıydı.

Bugün, Osmaniye’den Ardahan’a, Edirne’den Hakkâri’ye kadar memleketin dört bir yanında yaşananlar, Atatürk’ün neden ısrarla gençliğe seslendiğini bir kez daha hatırlatıyor.

GENÇLİĞİN ÖNÜ BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE KESİLDİ

Yıllardır gençler siyasetin dışında tutuldu. Oysa dünya tarihi; fikirleri, cesareti ve enerjisiyle koca rejimleri değiştiren, çağlara yön veren gençlerle doludur. Devrimler, bağımsızlık hareketleri,  direnişler hep gençlerle büyüdü. Ama bizde gençlik, sistemli biçimde siyasetten uzaklaştırıldı.

Bugün gençlerin önünde parlak projeler, katılımcı bir siyaset ya da liyakate dayalı bir yönetim değil; gösterişli kariyer kursları, sosyal medya bağımlılığı ve apolitik yaşam kalıpları var.

Sadece bireysel refahı düşünen, kolektif bilinçten uzaklaştırılmış bir gençlik yaratılmak isteniyor. Çünkü bilen, düşünen ve sorgulayan genç; korkmaz, susmaz ve biat etmez. Ve işte bu yüzden, vatan ve millet düşmanları – içte ve dışta – en çok gençlikten korkuyor.

ATATÜRK GENÇLERE GÜVENDİ, DÜŞMANLAR GENÇLERİ HEDEF ALDI

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Ey Türk gençliği!” diye başladığı hitabesinde bir yemin bıraktı. O yemin; sadece sınırları korumak değil, fikirleri, değerleri, vicdanı, adaleti ve özgürlüğü korumaktır.

Ama Atatürk’ün işaret ettiği “içerideki gaflet, dalâlet ve hıyanet odakları” zamanla ne yazık ki gerçek oldu. Bugün, gençlerin düşünmesini istemeyen bir düzenle karşı karşıyayız. Beyin göçüyle ülkeden koparılan binlerce zeki genç, sadece bir birey değil, bir ülkenin geleceğinden çalınmış stratejik birer değerdir.

Gençlerin önüne çıkartılan bu görünmez duvarlar sadece eğitimde, istihdamda, siyasette değil; hayatın her alanında mevcuttur. Ve bu duvarları sadece gençler yıkabilir.

OSMANİYE’DE GENÇLİK SİYASETİN NERESİNDE?

Osmaniye gibi çevik, üretken, tarihî kodları güçlü bir şehirde bile, gençlerin sesini yeterince duyamıyoruz. Gençlik kolları tabelada var ama karar mekanizmalarında yer alamıyor. Belediye meclislerinde, parti yönetimlerinde ya da sivil toplumda, gençlere çoğu zaman sadece “görünmesi” gereken figür olarak bakılıyor.

Oysa Osmaniye’de doğup büyüyen, zorlu şartlarda okuyan, sınavlara hazırlanan, ailesine destek olmaya çalışan gençler; bu ülkenin taşıyıcı kolonlarıdır. Onları siyasetin dışında tutmak, aslında ülkeyi geleceksiz bırakmaktır.

Şimdi sorulmalı:

  • Neden gençlerin adaylıkları ciddiye alınmaz?
  • Neden onların önerileri, karar vericilerin masasına ulaşmaz?
  • Neden yerel yönetimlerde “gençler için projeler” yerine, gençlerle birlikte üretilen projeler olmaz?

Çünkü hâlâ “yaşlı olan akıllıdır” yanılgısı sürmektedir. Ama çağ, artık bilgiyle gelen gücü tanıyor; yaşla değil, kabiliyetle ülke yönetiliyor.

AK Parti Döneminde Gençlik ve Eleştiriler

İktidar partisi olan AK Parti, kurulduğu ilk yıllarda gençliğe umut vermişti. Reformcu, yenilikçi ve değişimi önceleyen bir dille gençleri siyasete çekti. Fakat zaman içinde bu vizyon yerini statükoya ve tekrar eden yüzlere bıraktı. Bugün sadece İktidar partisinde istisnalar dışında gençlik kollarında yer alan binlerce genç, gerçek anlamda yetki sahibi değil; sadece “teşkilat görevlisi” kimliği taşıyor.

Oysa gençlik, sadece afiş asmak, miting düzenlemek için değil; düşünmek, yönetmek ve yön vermek için vardır. Bu ülke, 101. yılına girerken artık yeni yüzlere, yeni sözlere ve yeni siyaset diline muhtaçtır. Bu da gençlerle mümkündür.

SİYASET TEMİZLENMELİ, GENÇLER DÖNMELİ

Siyasetten uzak duran gençlerin gerekçeleri çoğu zaman haklı: Yolsuzluk, liyakatsizlik, kayırmacılık ve halktan kopmuş bir siyaset dili… Ama çözüm, siyaseti terk etmek değil, siyaseti yeniden inşa etmek olmalıdır.

Gençler, artık “siyaset kirli” bahanesinin arkasına sığınmamalıdır. Çünkü temizlenmesi gereken siyaset için temiz insanlar gerekir. Ve temiz insanların en dinamik, en dürüst, en kararlı olanları gençlerdir.

Bugün ülkenin yönetiminden memnun olmayan herkes gibi gençler de artık değişimin bir parçası olmalı, susmamalı, cesurca konuşmalı ve tercihini doğru kullanmalıdır.

GERÇEK LİDERLER TEHLİKEYİ ÖNCEDEN GÖRÜR

Atatürk, işgal yıllarında sadece vatanı düşmandan kurtarmadı, aynı zamanda ileride yeniden doğabilecek ihanet ortamlarını da görerek gençleri uyandırdı. “Bir gün iktidara sahip olanlar gaflet ve hıyanet içinde olabilir” diyerek hem uyardı hem görev verdi.

İşte şimdi o görev zamanıdır.

"Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir…”

Bu sadece bir hitabe değil, bir çağrıdır.
Bu çağrıya kulak verecek olanlar, Osmaniye’de, İstanbul’da, Van’da, İzmir’deki her Türk gencidir.
Ve bu çağrı, bir milletin kaderini değiştirebilir.

CESARET ZAMANI ŞİMDİ

Artık susma zamanı değil.
Artık izleme zamanı değil.
Artık “bana ne” deme zamanı değil.
Artık ayağa kalkma zamanı.

Gençliğin sesi, vicdanı, kararı ve duruşu, yalancı ve düzenbazların kurduğu düzenden daha güçlü olmalıdır. Çünkü bu milletin istikbali onların yüreğinde, bu cumhuriyetin teminatı onların damarlarındaki asil kanda mevcuttur.