Eskiden, şimdi 40 yaşını aşmış olanların hatırlayacağı o güzel günlerdi. Köy evlerinde damları akar, mutfak dolapları olmayabilir hatta mutfaklar bile eksik olabilirdi. Ama ne huzur vardı içimizde, ne paylaşmak vardı, ne de insanlık...

Bir zamanlar, köydeki evlerin damları akardı. Yağmur yağdığında, damlalardan oluşan melodiyi dinlerdik. O günlerde mutfaklar, modern dolaplarla donatılmamış olabilir, belki de sadece bir ocak ve soba vardı. Ama o mutfaklarda pişen yemekler, annelerin sevgisiyle hazırlandığı için en lezzetli olanlardı.

Komşuluk ilişkileri sıkıydı. Bir komşunun başı sıkıştığında, köy halkı bir araya gelir ve yardım ederdi. Sevinçlerimizi ve üzüntülerimizi paylaşırdık. Köy meydanında oturup gün batımını izler, doğan güneşi karşılardık. Hayat basitti, ama bir o kadar anlamlıydı.

O günlerde teknoloji yoktu, hızlı yaşam temposu yoktu. Saatlerce süren sohbetler, çocukluğumuzun en değerli anlarıydı. Sadece birbirimizin varlığına duyduğumuz ihtiyaç, günümüzün karmaşasında kaybolup gitti.

Peki, ne oldu bize? Şimdi, modern dünyanın koşuşturmacasında, o sade ve huzurlu günleri arar olduk. Paylaşmak, insanlık, huzur... Bir zamanlar sahip olduğumuz değerler, teknolojinin ve şehir hayatının karmaşasında kaybolup gitti. Belki de bu hatıraları hatırlamak, yeniden keşfetmek için zamanın geldiği bir anıdır.