Türkiye siyasetinde son dönemde yaşanan gelişmeler, sadece partiler arası rekabetten ibaret değil; aynı zamanda toplumsal beklentilerle siyasi irade arasındaki hassas dengelerin yeniden sorgulandığı bir döneme işaret ediyor.
Bu bağlamda, hafta sonu Bursa'da İYİ Parti'nin düzenlediği “Birinci Vazifen” mitingi, salt bir siyasi organizasyonun ötesinde, ülkedeki mevcut siyasal yönelimlere karşı alınan ilkeli ve kararlı bir duruşun güçlü bir ifadesi oldu. Mitinge destek veren Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) ve Zafer Partisi (ZP) gibi farklı siyasi aktörler, bu sürecin yalnızca bir parti meselesi değil, toplumun ortak meselesi olduğunu gösterdi.
Bu tablo kamuoyunda “Üçüncü yol mu geliyor?” sorusunu yeniden gündeme getirdi. Elbette siyasi yelpazede alternatif arayışlar olması demokrasinin ve siyasal dinamizmin sağlıklı işleyişi için önemlidir. Ancak bu tür tartışmaların önünde asıl dikkat edilmesi gereken, yaşanan gelişmelere karşı gösterilen ilkeli duruştur. Çünkü siyasi tercihler ve ittifaklar değişebilir, ancak ilkesiz tutumlar kalıcı sorunlar yaratır. Bu nedenle meseleye öncelikle ilkelerden ve değerlerden hareketle yaklaşmak zorundayız.
Şu anda Türkiye'nin siyasal gündeminin önemli bir parçasını, “Terörsüz Türkiye” süreci kapsamında Meclis'te kurulan komisyon oluşturuyor. Bu komisyona İYİ Parti'nin halkın doğrudan katılımıyla gerçekleştirdiği Bursa mitingiyle sergilediği tepki, yalnızca bir siyasi parti tavrından ibaret değil; farklı kesimlerin ortak itirazının ve endişesinin dışavurumudur. Mitinge katılanlar arasında sadece partililer değil; çeşitli sosyal ve kültürel tabanlardan, farklı görüş ve kesimlerden vatandaşlar yer aldı. Bu durum, siyaset alanının ötesinde toplumsal bir refleksin tetiklenmesi anlamına geliyor.
Özellikle Bağımsız Türkiye Partisi ve Zafer Partisi'nin mitinge aktif destek vermesi, Türkiye'de siyasetin çoğunlukla bloklaşmış yapısının dışına çıkılarak partiler üstü bir sahiplenmenin ortaya çıkmasına zemin hazırladı. BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın bu konuda gösterdiği kararlı tutum, farklı siyasi kimliklerin ortak bir zeminde buluşabileceğini ve ortak çıkarlar etrafında kenetlenebileceğini gösterdi.
Son yıllarda kamuoyunda sıkça kullanılan “devlet aklı” kavramı, genellikle tek bir kişinin veya dar bir danışman grubunun görüşleriyle eşanlamlı hale getirilse de, aslında bu kavram kurumsal deneyim ve kolektif aklın birleşimini temsil eder. Tıpkı iş dünyasında uygulamada yaşanan tecrübenin kararları şekillendirmesi gibi, devlet yönetiminde de basın, akademi, sivil toplum, halk ve siyasi aktörlerin ortak etkileşimi hayati önemdedir. Ne var ki, Türkiye'de ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar, bu doğal etkileşim mekanizmalarının işlemesini engellemiştir. Vatandaşların seslerini özgürce duyurabildikleri alanların yeniden açılması, demokratik işleyiş için vazgeçilmezdir. İşte bu yüzden mitingler, sadece siyasi birer organizasyon değil, aynı zamanda toplumsal rehabilitasyon ve yeniden iletişim zeminleri olarak görülmelidir.
İYİ Parti'nin gerçekleştirdiği mitingin diğer bir önemli yönü, lider düzeyinde doğrudan ve açık çağrıların yapılmasıdır. Bu yönüyle miting, CHP'nin geçmiş mitinglerinden belirgin biçimde ayrışmaktadır. CHP mitinglerinde daha çok tutuklu belediye başkanları meselesi ön planda olurken, İYİ Parti'nin mitingi daha geniş ve kapsayıcı halk taleplerini gündeme taşımıştır. Bu ayrım, “Birinci Vazifen” mitinginin toplumsal tabanda daha güçlü yankı bulmasına ve daha geniş kitleler tarafından benimsenmesine neden olmuştur.
Dolayısıyla yaşanan gelişmelerin özü, sadece seçim ittifaklarının yeniden düzenlenmesi değildir. Çok daha derin ve stratejik bir konudan, yani toplumsal mutabakatın yeniden inşasından söz ediyoruz. Kaybedilen güvenin onarılması, toplumdaki kutuplaşmanın azaltılması ve zedelenen ortak değerlerin tekrar ayağa kaldırılması, siyaset kurumunun en acil görevidir. Bu süreç, yaklaşan seçim takvimine endekslenerek ertelenemez.
Zira toplumsal birlik ve demokratik meşruiyetin yeniden sağlanması, ülkenin sürdürülebilirliği için stratejik bir zorunluluktur. Aksi halde siyasal fırsatçılığın gölgesinde ortaya çıkan geçici çözümler, sadece yüzeysel etkiler yaratacak ve temel sorunları çözmekten uzak kalacaktır.
Buna karşılık, son dönemde muhalefetin iş birliği yaptığı DEM Parti ile ilgili çifte standart, toplumsal algıda derin bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Altılı Masa döneminde DEM Parti ile iş birliği nedeniyle muhalefet eleştirilmiş, bu durum seçmen nezdinde olumsuz algı yaratmıştı.
Ancak bugün aynı iktidarın, DEM Parti ile “Terörsüz Türkiye” sürecini birlikte yürütmesi, bu konuda samimiyetsiz bir tutum sergilediğini ortaya koymaktadır. Bu tutarsızlık, özellikle AK Parti'ye oy veren bazı seçmenlerde bile rahatsızlık ve tepkiye yol açmaktadır. “AKP'ye oy verdim ama teröre evet mi deseydim?” ifadeleri, Cumhur İttifakı içindeki sorgulamaların işaretidir. Türk toplumu, gerekirse zorluklara göğüs germeye hazırdır; ancak terörle aynı çizgide olmaya asla razı değildir.
Ekonomik kriz ise Türkiye vatandaşlarının gündemindeki en öncelikli mesele olmaya devam ediyor. Enflasyonun, işsizliğin ve gelir adaletsizliğinin hızla derinleştiği, yaşam şartlarının giderek zorlaştığı bir ortamda, siyasi manipülasyonların ve retorik oyunların etkisi sınırlı kalacaktır.
Yapılan araştırmalar, halkın %70'ten fazlasının mevcut yönetim ve politikalar karşısında ciddi bir tepki içerisinde olduğunu ortaya koyuyor. Ancak korku iklimi nedeniyle bu tepkiler yeterince yüksek sesle ifade edilemiyor. Oysa gerçek tercih ve irade, sessizlikte değil sandıkta açığa çıkar. Seçimlerin güvenli ve adil şekilde gerçekleştirilmesi durumunda halkın duruşu çok net bir biçimde ortaya çıkacaktır.
Bugün siyaset kurumunun en önemli görevi, halkın taleplerini dikkatle dinlemek ve adalet ilkesi üzerine inşa edilmiş bir siyaset anlayışını toplumsal mutabakatın temeline yerleştirmektir.
İlkeli, tutarlı ve kararlı duruş, sadece siyasi çıkarların değil, ülkenin geleceğinin güvence altına alınmasının da anahtarıdır. Türkiye'nin önünde uzun ve meşakkatli bir süreç bulunuyor; ancak bu süreç, ancak ortak akılla, toplumsal dayanışmayla ve demokrasiye bağlılıkla başarıya ulaşabilir.