Diyarbakır, tarihi surları, kadim medeniyetlerin izlerini taşıyan taş yapıları ve kültürel zenginliğiyle Anadolu’nun en özel şehirlerinden biridir.

Bu şehrin en önemli simgelerinden biri de, Dicle Nehri üzerinde yükselen On Gözlü Köprü’dür.

On Gözlü Köprü, 1065 yılında Diyarbakır Mervânî Hükümdarı Nizamüddin Nasr tarafından inşa edilmiştir. Adını, üzerinde yer alan on kemerli gözünden alır. Siyah bazalt taşından yapılan bu tarihi köprü, asırlardır Dicle’nin iki yakasını birleştirerek kente hayat vermeye devam etmektedir. Köprünün zarif kemerleri, yüzyıllardır sadece yayalara ve hafif araçlara değil, aynı zamanda Diyarbakır’ın hüzünlü ve tutkulu türkülerine de ilham olmuştur.

Diyarbakır denince akla gelen en dokunaklı türkülerden biri de Suzan Suzi’dir. Bu türkü, farklı anlatımlarıyla dillere destan olmuş bir aşk hikâyesini anlatır. Rivayete göre, biri Müslüman, diğeri Hristiyan olan iki genç, Suzan ve Suzi, birbirlerine gönül verir. Ancak toplum baskısı, aile baskısı ve dönemin şartları nedeniyle kavuşamazlar. Aşkları, Dicle’nin sularına ve On Gözlü Köprü’nün taşlarına kazınarak, türküde yaşamaya devam eder.

“Suzan Suzi” türküsü, hem Diyarbakır halkının yüreğinde hem de ülke genelinde derin bir iz bırakmıştır. Bu türkü, sadece bir aşkın değil; aynı zamanda Diyarbakır’ın hoşgörüsünün, çok kültürlü yapısının ve kadim geçmişinin de bir yansımasıdır. On Gözlü Köprü ise bu hikâyenin sessiz şahidi olarak Dicle Nehri’nin üzerinde hâlâ dimdik ayakta durmaktadır.

Diyarbakır’a yolu düşen herkes, On Gözlü Köprü’de durup Dicle’ye bakarken, bu hüzünlü ve güzel hikâyeyi hatırlar; Suzan ile Suzi’nin kavuşamayan kalplerinin türküsünü mırıldanır. Böylece köprü, sadece taş ve kemerden ibaret bir yapı değil; aynı zamanda yaşanmışlıkların, acıların ve unutulmaz aşkların sembolü hâline gelir.