“Çünkü ben Âlemlerin Rabbi Olan Allah'tan korkarım” (Mâide 5).

Bize öğretilenlerin başındaydı Allah korkusu.
Korkmalıydık çünkü lav denizi üzerinde yüzen bir kara parçasında soluklanıyorduk.
Korkmalıydık çünkü milyarlarca yıldızın fır döndüğü bir göğün altındaydık. Korkumuz bunlara değil bunları yaratana olmalıydı.
“Yılandan değil 'salan'dan” korkmalıydık. Cinlerden, gece karanlığında bilmediğimiz bizi bekleyen bütün tehlikelerden korkarak O'na sığınırdık. Bildiğimiz bütün duaları okurduk. Hayır ve şer, O'ndan gelirdi ve biz hayrın gelmesi, şerrin gelmemesi için korkuyu sığınma sebebi bilirdik.
Ayetikerime de şöyle buyrulmuştu: “Kulları içinde ise Allah'tan ancak âlim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır” (Fatır 28).
Şükür ki annemiz, babamız bizi daima “Allah'tan kork” diye uyardı. Bu korku, muazzam bir şeydi. Bizi dizginliyordu. Yalandan, riyadan, kul hakkından, çalmaktan, çırpmaktan, harama göz dikmekten, kendimizden güçsüzlere zulmetmekten… Bu muazzam korku ile uzak duruyorduk. Cehennem düşüncesi, bu korkuyu üzerimizde kara bir bulut gibi dolaştırıyordu.
Sonraları birileri çıktı; çocukları korkutmayın “Allah, Rahman'dır, Rahim'dir” dedi. “Amenna” dedik. Bize öğretilenler “eski usul” diye rafa kaldırıldı.
Bu tarzla insanların sadece Allah'tan korkutulduğu, çocukların psikolojilerinin bozulduğu gibi kılıflar da bulunarak bu usulü köhneleştirdiler. Sessizce izledik. İyi mi oldu? Hayırlısı olmuştur kuşkusuz.
Bir gün Cuma ezanı okunurken lisenin bahçesinde korkusuzca gezen yüzlerce erkek öğrenciye bakarken, sokağın ortasında sigarasını püfür püfür tüttürerek giden onlarca kız öğrenciye bakarken Sait Faik “Son Kuşlar”ın sonunda söyledikleri aklıma gelmişti: “Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak.”
Son bölümü de şöyle değiştiriyorum “Biz üç Cuma namaza gidemezsek dinden çıkacağımız korkusuyla iliklerimize kadar korkardık.
Bir büyüğümüzün yanında ne kötü söz söyler, ne kötü alışkanlıklarımızı sergileyebilirdik. Sizin için kötü olacak”…
Şimdi çocuksu bu haşyetin dozu düştü diye korkuyorum.
O el açıp içli içli yapılan duaların sıcaklığı azaldı diye korkuyorum. Korkularımı, hamdolsun, hep sevdim. Korkularım için daima şükrettim. Atsız ne güzel söylemiş:
“Saraylarda süremem dağlarda sürdüğümü
Bin cihana değişmem şu öksüz Türk'lüğümü”
Ben de Atsız'ı örnek alarak şöyle demek istiyorum:
“Uzak tutar gözümden şu gafil uykuları
Hiçbir şeye değişmem bu güzel korkuları”.
Korkuyu var kılana, gönlümüzü korkusuyla doldurana sonsuz hamdolsun! Korku, Yaratılan'a duyuluyorsa iyidir, “insan sevdiğinden korkar” derler çünkü.