ABD’nin New York eyaletinde, sosyal medya platformları Facebook, Instagram, TikTok ve YouTube hakkında gençlerin ruh sağlığına zarar verdikleri gerekçesiyle dava açıldı. Yerel yönetim, bu şirketleri “algoritmalarını bağımlılık yaratacak şekilde tasarlamakla” suçlarken, uzmanlar bu davanın küresel bir dönüm noktası olabileceğini söylüyor.
Gençler Üzerinde Bilinçli Etki mi Var?
Dijital çağın vazgeçilmezi haline gelen sosyal medya, artık sadece bir iletişim aracı değil; bireylerin psikolojisini yönlendiren güçlü bir mekanizma olarak da tartışılıyor.
New York yönetiminin açtığı davada, sosyal medya şirketlerinin “gençlerin zarar gördüğünü bilmelerine rağmen” bağımlılık yaratan sistemleri kullanmaya devam ettikleri ifade edildi.
Klinik Psikolog Dr. Pelin Hazer, sosyal medya algoritmalarının insan psikolojisini derinden etkilediğini belirterek şunları söyledi:
“Sosyal medya, bireyin doğal iletişim biçimlerini dönüştürüyor. Özellikle ergenlik dönemindeki gençler, dış onay arayışıyla dijital bir özdeğer geliştiriyor. Bu da benlik algısında kırılmalara, yetersizlik hissine ve depresif eğilimlere yol açıyor. Algoritmalar bizim ilgimizi belirliyor ama aynı zamanda bizi o ilginin içinde tutarak psikolojik yönelimlerimizi de şekillendiriyor.”
“Kaygı, Kıskançlık ve Öfke Daha Fazla Etkileşim Getiriyor”
Dr. Hazer, sosyal medyanın duygusal manipülasyon gücüne dikkat çekerek, öfke ve kıskançlık gibi yoğun duyguların algoritmalar tarafından bilinçli biçimde öne çıkarıldığını ifade etti:
“Bu sistem, yankı odası gibi çalışıyor. Kişi kendi duygusal örüntüsünü yeniden üreten bir dijital döngüye giriyor. Bu durum özgür seçimi bulanıklaştırıyor. Çözüm, çocuk ve gençleri sosyal medya kullanımı konusunda bilinçlendirmekten geçiyor.”
“Sosyal Medya Artık Çağın Normali”
Uzmanlara göre, gençler için sosyal medya artık sadece bir eğlence alanı değil, kimlik inşasının bir parçası.
Dr. Hazer bu durumu şöyle açıklıyor:
“Gençler sosyal medyada beğeni, yorum ve takipçi gibi geri bildirimlerle dopamin temelli bir ödül döngüsüne giriyor. Bu da bağımlılığı besliyor. Artık mesele sosyal medyayı kullanmak değil, onu nasıl ve hangi bilinçle kullandığımızdır.”
“Ebeveynler Yasaklamak Yerine Rehberlik Etmeli”
Dr. Hazer, ebeveynlerin çocuklarını sosyal medyadan tamamen uzak tutmak yerine, bilinçli kullanım konusunda rehberlik etmeleri gerektiğini vurguladı:
“Aileler önce kendileri rol model olmalı. Çocukla açık iletişim kurmak, ekran süresini sınırlamak ve dijital dışı aktiviteleri teşvik etmek çok önemli. Sosyal medya yeni kuşak için kaçınılmaz bir gerçeklik. Bu nedenle yasak yerine farkındalık temelli yaklaşım şart.”
“Dava, Küresel Düzeyde Yeni Düzenlemelere Kapı Açabilir”
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Adli Bilişim Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık, açılan davanın sadece ABD için değil, dünya genelinde sosyal medya politikalarını etkileyecek güçte olduğunu belirtti:
“Bu dava, gençlerin ruh sağlığını koruma konusunda şirketlerin sorumluluğunu gündeme taşıyor. Sosyal medya artık toplumsal bir aktör konumunda. Şirketlerin ‘zararı bilmelerine rağmen’ bu algoritmaları kullanmaları hukuki açıdan sorgulanabilir bir durumdur. Davanın sonucunda daha şeffaf, güvenli ve psikolojik sürdürülebilirliğe uygun platformlar görmek mümkün olabilir.”
Şirketlere Yönelik Baskı Artıyor
Prof. Kırık’a göre, dava sonucunda Facebook, Instagram, TikTok ve YouTube gibi dev platformlar daha sıkı düzenlemeler ve yaş sınırlamaları ile karşı karşıya kalabilir:
“Bu şirketler gençlerin güvenliği için algoritmalarını gözden geçirmek, bağımlılık yaratan içerikleri sınırlamak ve uyarı sistemlerini güçlendirmek zorunda kalacaklar. Bu süreç, diğer ülkelerde de benzer davaların önünü açabilir.”
“İtibar Kaybı da Kaçınılmaz”
Prof. Kırık ayrıca bu davanın yalnızca hukuki değil, ticari etkiler de yaratacağını söyledi:
“Gençleri hedef aldığı algısı markaların itibarını zedeler. Yatırımcılar da bu riskleri göz önünde bulundurur. Bu dava, sosyal medya şirketlerinin sadece kullanıcıyı değil, toplumsal sağlığı da öncelik haline getirmesi gerektiğini gösteriyor.”




