Her hafta yeni bir acıya uyanmak kaderden öte gelenek halini aldı maalesef. Geçen haftalarda Narin’in ölümü bütün ülkeyi yasa boğarken, hemen ardından 2 yaşında bir kızımız, sonrasında ise maalesef polis memuru Şeyda Yılmaz vahşice bir cinayete kurban gidiyor.
26 suçtan sabıkası olan bir genç, 27. sabıkasına bir cinayeti ekliyor. Eklediği cinayet bir polis, bir kadın ve bir eş. (Kocasının cenazedeki gözyaşları gözümün önünden gitmiyor.) Gündem, Narin'den (Bilerek soyadı kullanmıyorum. Elim kirlenmesin) Şeyda'ya dönüyor. Toplum sosyal medyada aynı anda kutuplara bölünüveriyor: Kürt-Türk çatışması, laik-anti laik, insan hakları savunucuları ve karşıtları, iktidar savunucuları ve muhalifler...
O kadar seviyoruz ki bölünmeyi. Bayılıyoruz hatta. Örneğin, katilin (adını anmak istemiyorum) eski İçişleri Bakanı Soylu ile fotoğrafını bulup paylaşan bir kitle, işi Süleyman Soylu'ya kadar götürüyor. O fotoğrafı çektiren çocuk 11 yaşında; 8 yıl sonra işleyeceği cinayeti Süleyman Soylu nereden bilsin? Diyen yok. Tamam, benim de yıldızım Sayın Soylu ile pek barışmaz, hatta ucuna bakarsan kendisinden de haz etmem. Ama el vicdan yahu, Soylu müneccim mi?
Biraz da iğneyi kendimize batıralım. Bu çocuğun anne babası "Aslan oğlum, kaplan oğlum, sen yaparsın oğlum..." bilmem ne diye diye büyütüyor. Daha ilk yaşlarında sünnet olan çocuğun "Göster pipini amcalarına" söylemiyle devam eden ata-erkil yapı maalesef bazı bünyelerde ters etki yapıyor. Caninin sayfasını incelediğimizde ateşli silahlarla verdiği pozlardan geçilmiyor. Daha 13 yaşındayken elinde tabanca ile herhangi bir partinin işaretini parmaklarıyla gösteriyor. Seyrediyoruz. Sadece elimizde çekirdek oturup seyrediyoruz. Kimse demiyor ki "Oğlum, o elin silah değil kalem tutmalı" diye. Sonra oturup ağlıyoruz.
Mahallesinde arkadaşlarına mikrofon uzatılıyor: "Tekin biri değildi, pek arkadaşı olmazdı." O zaman bu çocuğu topluma kazandırma adına ne yapıldı? Hiç? Bu cani ilkokul, ortaokul okumadı mı? Okudu. Öğretmenleri görmedi mi? Gördü. O zaman neden sustular? Çünkü korktular. Onların da evlerinde çocukları var, onların da canları var. Çocuk baktı ki herkes korkuyor, içindeki canavarı büyüttü; baktı korkan sayısı artıyor, içindeki canavar daha da büyüdü. Şirin, kocaman dişleri olan bu çocuğa ana sınıfında "Sen büyüyünce bir kadın polisi öldüreceksin" deseler herhalde ailesi dahil herkes güler geçerdi. Ama gerçekleşti. Ana sınıfında "Yağ satarım bal satarım, ustam ölmüş ben satarım" ile başlayan öğretim yolculuğu "Ot satarım, sentetik satarım, polisi öldürdüm kaç yatarım?" a kadar nasıl geldi?
İğneyi biraz daha derine batıralım. Bir kısım sosyal medya trolü de ağzından salyalar aka aka bu durumu fırsat bilip "Baaak şeriat olsaydı kısasa kısas olur, bu çocuk da idam edilirdi" naraları atıp şeriat borazanlığı yapmaya başladılar. Öncelikle ilk cevap; şeriat olsaydı Şeyma polis olmazdı. Çünkü polis olamazdı. Şeriatta kadının yeri sadece evi ve bu evin içindeki görevleri. Yemek, temizlik ve çocuk yapmak olurdu. Çok meraklı olan varsa Afganistan sizden vize istemiyor. Şeriatı benimseyen herkese de vatandaşlık veriyor. Yolunuz açık ola.
Toplum öfkeli. Ben de öfkeliyim. Bu çocuk elini kolunu sallaya sallaya gezecek mi? Maalesef hukuk sistemi ve bazı adalet sağlayıcılar görevlerini doğru yapmadıkları için bu tarz olaylar artıyor. Oysa tecavüz, çocuğa şiddet, cinsel istismar ve vahşi cinayetlerde ağırlaştırılmış, küçültülmüş, hücre cezaları katıksız şekilde uygulansa bence ölümden beter. "Aboo Mustafa sen yaptın hani insan hakları" diyen arkadaşlar olacaktır elbette. Ama maalesef bana da başka çare bırakmıyorlar...
Bir tane kuryeyi vahşice öldüren üç kişi elini kolunu sallaya sallaya içerden çıkıyor. Milleti milyonlarca lira dolandıran karı koca sırıta sırıta çıkıyor. Onlarca suçu olan ve gasp yapıp hırsızlık yapan el sallayarak çıkıyor. Açıkçası hukuka güven yerlerde sürünüyor. Ama diğer yandan da malum şahsa! Yanlışlıkla ağzınızdan bir satır sitem çıksa bile soluğu hapiste alıyorsunuz. Olmadı binlerce lirayı avukat tayfasına ödüyorsunuz. Sosyal medyada linç ediliyorsunuz.
Narin de Şeyda'da bir daha gelmeyecek. Bir daha olmayacak. Belki bu yazı yayınlanırsa, yayınlandığı gün başka cinayetler olacak. Biz yine susacağız. Sosyal medyada iki yaygara basıp zaman geçince "Ya neydi adı yaaa hah hatırladım Şeyda polis" deyip bir seneye kalmaz her şeyi unutacağız.
Mafya dizileri ile yoğunlaşıp, tuhaf tuhaf internet sitelerinde bulandıkça mafya özentiliği zirveye çıkacak. . Sırf reyting ya da tıklama alma uğruna bu canım ülkeyi yaşanmaz hale getirecekler. Ve biz sadece izleyeceğiz...
Aklınızın dingin sularda yüzdüğü bir hafta diliyorum.