Salon Sarmalı: Hayatımızın Merkezinde Bir Kelime

Salon. Türk kültürünün en önemli mimari ve sosyal unsurlarından biri. Gündelik hayatımızın merkezine yerleşmiş bu kelime, neredeyse varoluşsal bir sembol haline gelmiş. Salonlar olmadan nasıl bir hayat sürerdik, düşünmek bile zor.

Günümüzü salonlarla başlatıp, salonlarla bitiriyoruz. Oturma salonumuzda televizyon karşısında vakit geçirir, yemek salonumuzda günün yorgunluğunu atarız. Ve bazen, bir salonun iki yarısına duvar örerek onu "salamonje"ye dönüştürür, hayatımızı iki ayrı dünyaya böleriz.

Kebap salonlarından çıkıp spor salonlarına gidiyoruz. Hayatımızın bu ironik döngüsü, yediklerimizi yakmak için ter döktüğümüz bir sarmala dönüşüyor. Evin salonunda dağıttığımız saçlarımızı, güzellik salonlarında toparlayıp hayatımıza yeniden şekil veriyoruz.

Toplantı salonlarında iş bağlantıları kurup, düğün salonlarında "evet" deriz. Evlilik yıl dönümümüzde, balo salonlarında dans ederek aşkımızı kutlarız. Kumar salonlarında şansımızı deneyip, kaybettikten sonra çay salonlarında teselliyi ararız. Ve belki de biraz fazla kaçırdığımızda, hastane salonunda kendimize gelmeye çalışırız.

Hayatımız bu salonlardan geçerken, biz de bu mekânlardan geçip gideriz. Doğum salonunda hayata "merhaba" derken, son nefesimizi morg salonunda veririz. Salonlar hayatımızın başlangıcından sonuna kadar bizimle birlikte.

Bu salon sarmalında dönerken, belki de hayatın ironisini en iyi anlatan şey bu mekânlar. Her bir salon, hayatımızın bir evresini, bir duygusunu, bir anısını temsil ediyor. Ve biz, bu salonlar içinde kendi hikâyemizi yazıyoruz. Salonlar olmadan bir hayat düşünmek zor. Salon salamonje bizimkisi, hem de en karmaşık haliyle.