Güney Kore’de yapılan yeni bir iklim araştırmasına göre, iklim değişikliğinin hızlandırıcı etkisi nedeniyle Türkiye’nin bazı büyük şehirleri önümüzdeki yıllarda ciddi su krizleriyle karşılaşacak. Araştırma, Adana ve Mersin’in 2030’da, İstanbul ve Diyarbakır’ın ise 2050’de, içme suyu kaynaklarının tükeneceği gün anlamına gelen “Sıfır Günü Kuraklığı” (Day Zero Drought) riskiyle yüzleşebileceğini ortaya koydu.
“Sıfır Günü Kuraklığı” nedir?
Bilim insanlarının “Day Zero Drought” olarak tanımladığı bu kavram, bir şehrin içme suyu kaynağının tükendiği ve musluklardan suyun akmadığı günü ifade ediyor.
Araştırmaya göre, Akdeniz, Güney Afrika ve Kuzey Amerika gibi bölgelerde önümüzdeki yıllarda daha uzun süreli ve sık aralıklarla “Sıfır Günü Kuraklığı” yaşanacak.
Gelecekte toplam su talebinin arzı aşacağı belirtilen çalışmada, ABD’nin batısı, Akdeniz, Kuzey Afrika, Güney Afrika, Hindistan, Kuzey Çin ve Güney Avustralya gibi bölgelerin ciddi su kıtlığı tehdidiyle karşı karşıya kalacağı vurgulandı.
Türkiye için kritik uyarı
Çalışmanın yazarlarından Pusan Üniversitesi IBS İklim Fiziği Merkezi ve İklim Sistemi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Christian Franzke, suyun doğru kullanımında arz-talep dengesinin hayati önem taşıdığını söyledi.
Prof. Dr. Franzke, su verimliliği politikalarının, yeni barajlar veya tuzdan arındırma tesisleri inşa etmekten çok daha hızlı ve düşük maliyetli olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye’deki bazı bölgelerde kuraklık koşulları 2000’den bu yana artış gösteriyor. ABD merkezli yüksek emisyon senaryosuna göre Adana ve Mersin 2030’da, İstanbul ve Diyarbakır ise 2050’de Sıfır Günü Kuraklığı ile yüzleşebilir.”
Su kıtlığı tarım ve gıda güvenliğini tehdit ediyor
Franzke, su kıtlığının yalnızca içme suyunu değil, tarım, enerji ve sanayi sektörlerini de doğrudan etkilediğini vurguladı.
“Su kıtlığı tarımsal verimi azaltabilir, gıda güvenliğini tehlikeye sokabilir. Suya bağımlı sanayiler, madencilik ve hidroelektrik üretimi gibi alanlarda operasyonel aksaklıklar ve ekonomik kayıplar yaşanabilir,” dedi.
Uzun süreli kuraklıkların tatlı su ve ekosistem dengesini bozabileceğini belirten bilim insanı, bunun su kalitesini, biyolojik çeşitliliği ve ekolojik dayanıklılığı tehlikeye atacağını, su kaynaklı hastalıkların da artabileceğini söyledi.
“Sürdürülebilir su yönetimi öncelik olmalı”
Prof. Dr. Franzke’ye göre, bu tür krizlerin önlenebilmesi için hem ulusal hükümetlerin hem de uluslararası kuruluşların, evsel kullanım, tarım ve enerji üretimi dahil tüm sektörlerde sürdürülebilir su yönetimi politikalarına ağırlık vermesi gerekiyor.
Öne çıkan çözüm önerileri arasında şunlar yer aldı:
-
Su yönetişimi ve yasal düzenlemelerin güçlendirilmesi,
-
Su altyapısına verimli yatırımlar yapılması,
-
İklime dayanıklı tarım uygulamalarının teşvik edilmesi.
2050’de 5 milyar insan su stresiyle karşı karşıya kalabilir
Türkiye Su Enstitüsü (SUEN) Politika Geliştirme Koordinatörü Dr. Tuğba Evrim Maden, su krizinin yalnızca Türkiye’ye özgü olmadığını, küresel ölçekte büyüyen bir tehdit olduğunu söyledi.
“Nüfus artışıyla birlikte su tüketimi, dünya genelinde iki kat hızla artıyor. Bu eğilimler devam ederse 2050 yılı itibarıyla yaklaşık 5 milyar insan su stresiyle mücadele edecek,” ifadelerini kullandı.
Maden, iklim değişikliğinin yağış rejimlerini değiştirerek Sıfır Günü Kuraklığı olasılığını artırdığını, bu durumun da gıda güvenliği ve halk sağlığı açısından ciddi riskler yarattığını belirtti.
Küresel tablo endişe veriyor
Araştırmaya göre dünya genelinde, su kıtlığından etkilenen bölgelerin sayısı her geçen yıl artıyor. Bu bölgeler;
-
ABD’nin batısı,
-
Akdeniz ve Kuzey Afrika,
-
Güney Afrika,
-
Hindistan,
-
Kuzey Çin ve
-
Güney Avustralya olarak sıralanıyor.
Uzmanlar, eğer gerekli önlemler alınmazsa, gelecek on yıllarda suyun petrol kadar değerli bir kaynak hâline geleceğini vurguluyor.







