Adana’nın tarihi dokusunun önemli parçalarından biri olan ve artık yalnızca hatıralarda yaşayan Şafak Kıraathanesi –ya da halk arasında bilinen diğer adıyla Acem’in Kahvesi– Osmanlı’nın son dönemlerinden Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar şehir kültürünün kalbinin attığı yer olarak hafızalarda yer etti.
1870’lerde Başlayan Bir Hikâye
İran asıllı bir ailenin 1870’li yıllarda Adana’ya göç etmesiyle başlayan bu hikâye, Seyhan Nehri kıyısında, tarihi Taşköprü’nün hemen yakınında, ağaç direkler üzerinde inşa edilen özgün bir kahvehane ile şekillendi. O dönemde yaz aylarının bunaltıcı sıcaklarında serin kalabildiği için Adanalıların uğrak noktası haline gelen bu kıraathane, sadece bir dinlenme yeri değil, aynı zamanda fikirlerin buluştuğu bir kültür merkezi işlevi de gördü.
Adana'nın Sosyal Hafızasında Bir Merkez
Şafak Kıraathanesi, yıllar boyunca Adana’nın ileri gelenlerinin, yazarlarının, siyasetle ilgilenenlerinin ve sıradan halkının bir araya geldiği, dönemin gündeminin tartışıldığı, yeni fikirlerin doğduğu bir sosyal platformdu. O dönemin tanıkları, “Adana’da yaşayıp da Şafak Kahvesi’nde bir hatırası olmayan yoktur” derken abartmıyorlardı.
Bir Sel ile Gelen Veda
1930’lu yıllara kadar varlığını sürdüren bu sembol yapı, Adana’nın tarihinde iz bırakan büyük bir doğa olayıyla tarihe karıştı. Seyhan Nehri’nin şiddetli taşkınlarından biri, kıyıya konuşlanmış bu tarihî kahvehaneyi sular altında bırakarak, bir devrin sessizce kapanmasına neden oldu. Şafak Kıraathanesi artık fiziksel olarak yoktu; ama Adanalıların belleğinde serin yaz sohbetleriyle, fikir alışverişleriyle ve nostaljik kokusuyla yaşamaya devam etti.
Taşköprü’nün Gölgesinde Kalan Bir Miras
Bugün Taşköprü’den geçen her Adanalı, belki de farkında olmadan bir zamanlar orada yükselen o ağaç direkli kıraathanenin hatıralarının gölgesinde geçer. Kent kültürünün simgelerinden biri olan Şafak Kıraathanesi, Adana’nın kültürel sürekliliği açısından önemli bir miras olarak görülmeye devam ediyor.