Ulusal tv TEMPO TV’de canlı olarak sunulan ve her pazar günü saat: 15.00’da yapacağımız ve iş insanlarımızdan olan Maktekser Yönetim Kurullu Başkanı İşadamı/Sanayici Ali Rıza Nasıroğlu, İş insanı sosyal medya içerik üreticisi kardeşim Dicle Yılmaz, Ardahan Dernekler Konfederasyonu Başkanı ve birçok STK yöneticisi Burak Taştan’ın konuk olacakları ‘Gazetecilerle Gündem’ adlı program için yeniden döndüğüm İstanbul yolu üzerinden bulunan ayranıyla ünlü Susurluk’ta durup, ünlü kamyon kazası ile anılan bu ilçede video haber yaparken, Öcalan’ın yıllar önce şu an hapiste olan Gazeteci Fatih Altaylı ile yaptığı röportaj ilk kez sanala düşüyordu.
Bu ilginç durum ve tesadüfü düşünürken bu kez Diyarbakır’dan gelen başka bir haberi alıyordum.. Ve iç hukuk ve dışı hukuk, AHİM’e göre hemen serbest bırakılması gerektiğini belirtilen Demirtaş’ın ‘itiraz edilmezse serbest kalacak’ denilen bir günün içinde Diyarbakır’dan meclise getirdikleri kadınlara grup toplantılarında, ‘Biji Apo’ diye bağırtan ve ‘Bırakıldı, bırakılacak..’ denen saatlere bir kala yapılan bu gereksiz tahrik edici çıkışı ile kamuoyunda oluşturduğu olumsuz havanın etkisinde kalan bakanlık ve devlet yetkilileri ve son anda yapılan itiraz ile ‘İktidar değil, asıl Demirtaş’ın bırakılmasını engelleyen DEM’liler..’ suçlaması ile karşı karşıya kalan DEM’in ne yapmak istediğini ne ben, nede Erdoğan anlamış değil.
Çünkü aynı DEM’in bu ‘Biji’ meselesinden öncede yani HDP iken ben dahil tabanına sormadan yani o günün adıyla HDP olarak muhatap alındığı 1. barış Süreci denen süreçte de durup, durduk yerde doğu ve güneydoğuda kim veya kimlerin emrini verdiği anlaşılmayan hendek olaylarında da başta milliyetçi ve ulusalcılar olmak üzere kamuoyunu tahrik eden, rahatsız eden çıkışlara onay verip, önderlik yapmasa da sesiz kalmış, iş çığından çıkınca da onca insanın yanından kendisini hendeklerde bulmuştu.
Evet, son olarak yine Diyarbakır’dan ne zaman, kimlerce oluşturulduğu çokta bilinmeyen DEM Parti Gençlik Meclisi’nin çağrısıyla yani 18 Ekim Cumartesi günü Diyarbakır’da Abdullah Öcalan için düzenlenen “özgürlük” yürüyüşü ve o yürüyüşte yaşandığı ileri sürülen olayların yarattığı gerginlik ve olumsuz havayı görmekte ve üzülmenin yanından kızıyordum.
Çünkü bana göre heval adı altından helwacıların sızdığı DEM’inn önceki süreçte olduğu gibi bu süreçte de gerekli kontrollü yapamadığı gibi ipleri elinden kaçırıp, daha yaşamın başında olan ve bu işleri ‘tey tey’ diye sanan ve en önemlisi diplomatik olmayı becermek değil, gençliğin verdiği enerji ile yerinde duramayan genç nesle teslim olmakta.
Yani, Erdoğan’ın, altına benimde imza attığım “Doğrusu DEM Parti’den bu tür bir yaklaşım olmasını istemezdim. Bu hafta sonuna kadar zannediyorum DEM Heyetini kabulümüz olacak, görüşeceğiz. Bu konuları da kendisiyle masaya yatıracağız. DEM Heyetinin bu anlayış içerisinde olduğunu da düşünmüyorum, düşünmek de istemiyorum. Daha çok Pervin Hanım’la bu konularda görüşmelerimiz oldu. İnşallah bu hafta sonu yapacağımız görüşmede bu konuları da tekrar değerlendirme fırsatımız olacak.” sözlerinin bir başka versiyonu olan benim de kendi çevremde olan DEM’liler bu barışçıl açıklamayı bir değil, bin kez daha okumalıdır derim..
Çünkü ben İzmir’de iken ve oradan son yaşananları takip ederken DEM Parti’den çok fazla milletvekilinin katıldığı (Bana göre gereksiz ve tahrik edici olan) yürüyüşün başladığı Diyarbakır merkez Yenişehir ilçesindeki Ali Pınar Köprüsü’nde havai fişekler eşliğinde iki kilometre kadar yürümesi ve Urfa Kapı civarında polis ekipleri tarafından durdurulması ve çıkan arbede esnasında polisin DEM Partili milletvekillerine ve siyasetçilere biber gazı ile müdahale edilmesi hiç hoş olmadığı gibi DEM’li vekillerinde birer ergen genç gibi hiçte gerek olmayan tartışma içine girmiş ve ben dahil herkesi gerdiği gibi barışı istemeyenlere bir koz daha vermişti.
Peki gerek var mı?
Bilmem ama bana göre hiç gerek olmadığını uzun süredir benimde içinde olduğum aile fertleri ile küskün olan kız kardeşim Arayış ile ailenin bir grubu olarak taaa Aydın’a, CHP’nin oylarını AK Parti’ye ‘Belediye yönetimi hediyesi’ olarak teslim ettiği söylenen topuklu efenin memleketine yağmur, çamur demeden birlikte giderek, uzattığımız elin tutulması ve aile içi barışın sağlanması gibi her iki tarafında ‘samimi ve barışı içine sindirerek adım atması gerekir..’ derim..
Aksine heval diye DEM’e sızan helwacı sahtekar kardeşlerle barış falan olmayacağı gibi, kardeşi, kardeşe olan kininin daha da büyüyeceği ve işi bozulanın sadece bir kardeşin değil, tüm kardeşlerini olduğu gibi tüm aileyi huzursuz edecektir demeye gerek var mı?
Ona da siz cevap verin..