Zorkun Yaylası’nda yıllar boyunca kahvehane önlerinde mesleğini sürdüren merhum boyacı Hacı Ömer Kaya, sade yaşamı ve çalışkanlığıyla unutulmazlar arasına girdi. Kaynak kişi: Gültekin Yılmaz.
Zamanın ağır ağır aktığı, çam ormanlarının serinliğinde hayatın biraz daha yavaş yaşandığı Zorkun Yaylası, geçmişin izlerini hâlâ taşıyan ender yerlerden biri. İşte o geçmişin içinden bir emek, bir alın teri ve bir insan hikâyesi çıkıyor: Merhum Boyacı Hacı Ömer Kaya.
Günümüzde ismi belki genç kuşaklar tarafından çok bilinmese de, Zorkun’u bilenler onu kahvehanelerin önünde, sandığının başında boyalarını dizmiş, sessizce ama büyük bir tevazuyla işini yapan bir usta olarak hatırlar.
SESSİZLİK İÇİNDE SÜREN MESLEK AHLAKI
Yıllar önce Zorkun Yaylası’nda, yaz aylarında dolup taşan kahvehanelerin önünde mesleğini sürdüren Hacı Ömer Kaya, boya sandığının başında dururken gürültüye karışmaz, yüksek sesle konuşmazdı. O, işine duyduğu saygı ve çevresine duyduğu nezaketle sessizliğin içinde derin bir iz bırakırdı.
Kaynak kişimiz Gültekin Yılmaz’ın aktardığına göre, Hacı Ömer Kaya sadece bir boyacı değil, aynı zamanda bir sosyal figürdü. Herkesi tanır, herkes tarafından tanınırdı. Onun yanında oturup ayakkabılarınızı boyatırken, bir iki cümlelik sohbetten hayat dersi çıkarabilirdiniz.
BOYACI SANDIĞI, BİR KÜLTÜRÜN TAŞIYICISIYDI
Kaya’nın kullandığı sandık, sıradan bir iş aleti değildi. Rengârenk cilalar, parlak fırçalar, eski gazete parçaları ve kömür karası gibi elde kalan bezler… Her biri o dönemin ruhunu taşıyan detaylardı. Hacı Ömer Kaya, bu sade araçlarla Zorkun’un yazlık hafızasına renk katan bir figürdü.
KÜÇÜK BİR HİZMET, BÜYÜK BİR İZ BIRAKIR
Zorkun’da yazları yayla havası almaya çıkan aileler için Hacı Ömer Kaya’nın varlığı artık bir gelenek gibiydi. Çocuklar onu görünce selam verir, yaşlılar sohbet eder, ayakkabılarını boyatmasalar bile hâl hatır sorarlardı. O, Zorkun’un sosyal dokusunun sessiz ama unutulmaz bir parçasıydı.
Bugün Zorkun’da yeni kahvehaneler var, yeni yüzler var… Ama o eski sandık yok. Ve o sandığın başında, alnındaki terle, kahverengi elleriyle ayakkabı cilalayan Hacı Ömer Kaya da yok.
Ama anısı, yaylada yürürken hâlâ rüzgârla taşınan bir dua gibi kalplerde dolaşıyor.