Çin kayıtlarına göre Türkler, sıradan bir kavim olarak görülmüyordu; “göksel kimlikli bir halk” olarak tanımlanıyorlardı. Eski Türklerin yaşamı tamamen gökle bağlantılıydı ve Tengri inancı, yani “Gök Tanrı” inancı toplumun merkezindeydi. Çinliler, Türklerin dağlardan aniden ortaya çıkışını “sanki gökten indiler” şeklinde aktarmıştı.

Göksel Semboller ve Mavi Renk
Türk kağanlarının iktidarını gökten aldığına inanılırdı. Bu nedenle mavi çadır, mavi kurt, mavi tuğ gibi semboller kutsal kabul ediliyordu. Göğe bağlılık, Çinlilerin gözünde Türkleri farklı ve gizemli bir kavim haline getiriyordu.

Sirius Yıldızı ve “Göksel Bağlantı”
Sirius yıldızı, dünya tarihindeki birçok uygarlıkta “ilahi rehber” olarak kabul ediliyordu. Antik Mısır’dan Afrika’daki Dogon kabilesine kadar farklı toplumlarda kutsal sayılan bu yıldızın, Türk mitolojisinde de özel bir yeri olduğu ileri sürülüyor. Bazı araştırmacılara göre Türklerin göktanrıcı inancı ile Sirius arasında dikkat çekici bir paralellik bulunuyor.
Dağlardan İnip Gelenler
Çin kaynaklarındaki ifadeler, Türklerin kökenine dair mistik bir anlatım içeriyor
“Türkler bir anda dağlardan indiler, sanki gökten gönderilmişlerdi.”
Bu anlatım, “yukarıdan gelenler” fikrini güçlendirirken, Türklerin göksel bir mirasa sahip olduğu düşüncesini pekiştiriyor.

Efsane mi, Gerçek mi?
Elbette bu iddiaları destekleyen kesin bilimsel kanıtlar bulunmuyor. Ancak tarih boyunca Türkler, kimliklerini gökle, yıldızlarla ve ilahi güçlerle ilişkilendirdi. Çinlilerin “Gök İnsanları” tanımı ve Sirius bağlantısı, bu kültürel hafızanın en dikkat çekici örneklerinden biri olarak öne çıkıyor.
Belki de Türklerin kökeni gerçekten gökyüzüne, yıldızlara uzanıyor; belki de bu, onların “göksel mirası”.





