Bir laboratuvarda doğan ağ: İnternetin küresel yükselişi

İngiliz bilgisayar bilimci Tim Berners-Lee’nin öncülüğünde geliştirilen ve “World Wide Web” (www) adını alan proje, ilk olarak 1990 yılının Aralık ayında CERN içerisinde sınırlı erişimle kullanılmaya başlandı. Ancak 6 Ağustos 1991’de web sayfalarının kamuya açılmasıyla birlikte, tarihin en büyük teknolojik kırılmalarından biri yaşandı.

İlk yıllarında askeri ve akademik ihtiyaçlara hizmet eden internet, kısa sürede sınırlarını genişletti. Sağlıktan ulaşıma, eğitimden ticarete kadar pek çok sektörü dönüştüren bu yeni yapı, bugün milyarlarca insanın yaşamının merkezinde yer alıyor.

Türkiye’nin ilk adımları: ODTÜ, İTÜ ve TÜVAKA dönemi

Türkiye'nin internetle tanışması, dünyadaki bu büyük dönüşümden iki yıl sonra başladı. 1986 yılında kurulan TÜVAKA (Türkiye Üniversite ve Araştırma Kurumları Ağı), üniversiteler ve araştırma kurumları arasında elektronik iletişimi mümkün kılan ilk akademik tabanlı ağ oldu.

1987’de Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) üzerinden Avrupa ve ABD'deki üniversite ağlarına (BITNET-EARN) bağlantı sağlandı. Ancak internetin gerçek anlamda Türkiye’ye gelişi, 1993 yılında ODTÜ Bilgi İşlem Daire Başkanlığı ile ABD Ulusal Bilim Vakfı Ağı (NSFNet) arasında kurulan 64 Kbps kapasiteli kiralık hat üzerinden gerçekleşti. Bu bağlantı, Türkiye’nin uluslararası internet omurgasına dahil olduğu tarihi an olarak kayda geçti.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ise internetin Türkiye’deki teknik altyapısının kurulmasında öncü kurumlardan biri oldu. 1994’te İTÜ’de kurulan ilk web sunucusu, akademik içeriklerin dijital ortama aktarılmasında dönüm noktasıydı. İTÜ’nün kurduğu UNIX temelli e-posta altyapısı ve ağ servisleri, Türkiye’de dijital iletişimin ilk yapıtaşlarını oluşturdu.

Kurumsallaşma dönemi: ULAKBİM ve TURNET sahnede

1996 yılında yükseköğretimdeki bilgisayar bağlantılarının koordinasyonu TÜBİTAK’a devredildi ve aynı yıl TÜBİTAK ULAKBİM kuruldu. ULAKBİM, üniversiteler arası hızlı ve güvenli veri akışını sağlarken, akademik dünya için güçlü bir dijital altyapı sundu.

Aynı yıl Ağustos ayında başlatılan TURNET projesiyle internet erişimi kamu kurumlarının ve özel şirketlerin de kullanımına açıldı. İnternet servis sağlayıcılarının (İSS) sayısı 1997 başlarında 80’i aşarken, medya ve bankacılık sektörleri hızla dijitalleşti. Gazeteler internet üzerinden yayın yapmaya, bankalar çevrim içi hizmet sunmaya ve sanal alışveriş siteleri ilk kullanıcılarıyla buluşmaya başladı.

Dijitalleşmenin toplumsal etkisi ve bugünkü tablo

Bugün internet yalnızca bir iletişim aracı değil; yapay zeka, bulut bilişim, nesnelerin interneti gibi yeni teknolojilerin üzerinde şekillendiği dev bir dijital ekosistem. Bireyler sosyal medya aracılığıyla topluluklar kurarken, içerik üreticileri milyonlara seslenebiliyor. Eğitim, sağlık, kamu hizmetleri gibi alanlar ise çevrim içi çözümlerle yeniden tanımlanıyor.

Türkiye, bu değişimi yalnızca tüketen değil, altyapısını geliştiren ve dijitalleşmeye stratejik yatırımlar yapan bir aktör olarak karşımıza çıkıyor. Akademik mirası, üniversitelerin öncülüğü ve teknik kuruluşların desteğiyle, dijital çağın hem kullanıcısı hem de üreticisi konumuna yükseliyor.

Bir dönüm noktası değil, bir devrim

1990’da sadece bir laboratuvarda erişilebilen internet, bugün yaşamın her alanına yön veren bir yapıtaşı. Türkiye’nin bu sürece adaptasyonu, yalnızca teknolojik değil, sosyokültürel bir değişimi de beraberinde getirdi.

Ve şimdi, ilk web sitesinin yayına alınmasının üzerinden 34 yıl geçmişken, internetin yolculuğu yalnızca geçmişi değil, geleceği de şekillendirmeye devam ediyor.

Muhabir: Suğra İrem Yıldız