Seçimlerin gerçek yüzünü ortaya koyan bu makale, politik sahnenin ironisini ve seçmenlerin gözlemlerini dramatik bir dille ele alıyor.

Seçim zamanları! Bir ulusal bayram havası, bir aile pikniği neşesi! Her köşe başında, her unutulmuş sokakta, siyasetin yıldızları parlıyor. Halkın içinde, halk için, ama aslında... Kim için? Bu soru sormayın, cevabı çok ironik!

Bir tarafta, Instagram fenomeni adaylarımız; el sıkmaktan yorulmazlar, her kirli el bir seçim pusulasıdır onlar için. "Biz alın teri döken elleri sıkarız," derler. Ne de romantik! Gözyaşlarımızı tutamıyoruz, böyle sahici ve dokunaklı buluşmalar karşısında. İşçi eli, köylü eli, hepsi aynı değil mi? Seçim zamanında özellikle!

Seçimler, sosyal medya çağının gösterişli vitrini haline gelmiş durumda. Adaylar, kendilerini en iyi şekilde sunabilmek için her türlü görsel ve sözlü hünerlerini sergiliyorlar. Bir yandan halka dokunmak, diğer yandan dijital dünyada popüler olmak için çaba sarf ediyorlar. Bu, günümüz politikasının kaçınılmaz bir parçası haline gelmiş gibi görünüyor.

Bir diğer sahnede, takım elbiseli adaylarımız; tarlalarda, simit fırınlarında... Sabahın köründe! Hayatlarında ilk kez gördükleri çamura batıp, pembe hayaller sıralıyorlar. Tuhaf, seçimler dışında hiç rastlamıyoruz bu manzaralara. Ama olsun, 5 yılda bir seyirci olmak da bir ayrıcalık!

Sanki bir masal kitabından fırlamış gibi, bu siyasi figürler, gerçek hayatlarında uzak durdukları yerlere ve insanlara yakınlaşıyorlar. Seçim öncesi dönemin, bu tür 'sahne performansları' için bir platform haline geldiğini görmek ironik ve aynı zamanda biraz da hüzünlü.

Solculuktan, halkçılıktan dem vuranlar, lüks arabalarının içinde "halk için yollara düştük" diye hikâyeler anlatıyor. İroniye bakın! Bir yanda viski şişeleri, diğer yanda halk sevgisi. Ve tabii, vatan-millet-sakarya diye bağıranlar; askerlik anılarından (veya aldıkları çürük raporlarından) hiç bahsetmezler. Neden mi? Çünkü seçim meydanları kahramanlık hikâyeleriyle dolu!

Bu kahramanlık hikayeleri, seçimlerin vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş durumda. Her seçim döneminde, adayların geçmişlerinden süzülüp gelen bu 'kahraman' portreleri, halkın gözünde birer mitos yaratıyor. Bu, seçimlerin büyülü ve aynı zamanda gizemli bir yönü.

Ve iktidar partisi adayları... Ezanlar, bayraklar, din, vatan... Cuma namazları, çay-kahve keyifleri... Bunlar seçim broşürlerinin vazgeçilmez parçaları. Gelecek planları, vaatler, umutlar... Hepsi kahve fincanı etrafında dönüyor.

Bu ritüeller, seçim kampanyalarının olmazsa olmazlarından. Sanki bu simgeler ve ritüeller olmadan seçimlerin tamamlanamayacağı bir atmosfer yaratılıyor. Seçmenler bu gösterilerin bir parçası haline gelirken, asıl sorunlar ve gerçekçi çözüm önerileri ise genellikle gölgede kalıyor.

Seçmenler ise, oyunun farkında. Ama ne yapacaklar? Yapılmayan yollar, onarılmayan parklar, toplanmayan çöpler... Ümitlerini yine bir adaya, bir umuda bağlıyorlar. Sahnedeki oyun kötü de olsa, alkışlamak gerek. Çünkü bu büyük tiyatroda, seyirci olmak da bir rol.

Vatandaşlar, bu seçim tiyatrosunun hem aktörü hem de seyircisi oluyorlar. Gerçek sorunlar ve ihtiyaçlar, seçim vaatlerinin gösterişli sözleri arasında kayboluyor. Yine de, umutlarını bir sonraki oyuna, bir sonraki sahneye taşıyorlar.

Bu seçimler, tıpkı öncekiler gibi. Aynı oyun, aynı sahne, aynı aktörler... Ama unutmayın, her seçim bir umut, her oy bir hayal. Ve tabii, her politikacı bir 'sanatçı'!

Bu büyülü tiyatroyu kaçırmayın, perde yakında açılıyor! Seçimler, sadece politik bir süreç değil, aynı zamanda toplumsal bir dramın sahnelendiği bir arena. Bu tiyatroda herkesin bir rolü var ve her seçim, yeni bir perdenin açılmasını sağlıyor.