Geçmiş yılların Türkiye’sinde hayat, bugünkü teknoloji ve modern alışkanlıklardan oldukça farklıydı. Çocuklar doğduklarında telefon başvurusu yapılır, sıra gelmesi yıllar alırdı. Telefon ve radyo gibi cihazların üzerine dantel örtüler konardı. Evlerde gazocağı, tel dolap ve banyoda tuhaf bir soba kullanılır; kurnalı banyolar ve hamam tasları günlük hayatın bir parçasıydı.
Okul öncesi ve ilkokul yıllarında çocuklar için küçük ama önemli detaylar vardı: okul kapılarında ayva, şam tatlısı, pamuk helva ve susamlı şeker gibi yiyecekler satılır, 5 kuruşa bir dilim şam tatlısı alınırdı. Yün fanilalara nazarlık için muska takılır, Sümerbank ayakkabıları bayramda alınır ve kıyafetler başucunda bekletilirdi. Oyuncaklar nadir ve değerliydi; bozulmamaları için özel olarak saklanırdı.
Sokak oyunları, o dönemin vazgeçilmez eğlencesiydi. Erkek çocuklar misket ve kuka ile top oynar, kızlar ip atlar ve Saklambaç ile Dalya oyunu en sevilenler arasındaydı. Sokakta en basit yiyecekler bile büyük mutluluk kaynağıydı; bir dilim ekmek üzerine sürülen yağ ve toz şeker en sevilen atıştırmalıklardan biriydi.
Günlük yaşamda görgü kuralları büyük önem taşırdı. Misafire ikram edilen tabaktaki yiyeceklerin tamamını bitirmemek görgüye uygundu, fotoğraflarda ciddi ve vakur görünmek önemliydi, düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Defter ve kitap kaplama kağıtları kırmızı veya mavi olur, gazetelerden yapılan kese kağıtları tutkalla yapıştırılırdı.
O dönemlerde hayatın küçük detayları, hem günlük yaşamın hem de sosyal ilişkilerin ayrılmaz bir parçasıydı. Bu anılar, modern yaşamın hızına karşı nostaljik bir pencere açıyor ve eski alışkanlıkların değerini hatırlatıyor.





