Deprem sonrası yardım vaatleriyle dolu sözler gerçekleşmeyince, gazetecilere verilen eski kamera, ikiyüzlülüğün simgesi haline gelir.

Tarih 6 Şubat 2023 . Saat sabahın dördü..

Deprem olur.. Yer yerinden oynar.

Muhterem halkımız yardım kanallarını açar. Gece gündüz demeden tüm insanlık Türkiye için ayağa kalkmıştır. Tarihin en büyük yıkımlarından biri yaşanmış, yaralılar çeşitli şehirlere tedavi amaçlı gönderilmiştir.

Dünyanın dört bir yanından ülkemize yardımlar yağar. Valilere çok büyük yetkiler verilir. Her siyasi parti bir şeyler yapabilmek için depremde zarar gören şehirlere koşar. Depremde zarar gören Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya, Diyarbakır, Kilis, Şanlıurfa, Adıyaman, Hatay, Osmaniye ve Adana’ya yardımların ardı arkası kesilmez.

Ulusal ve yerel medya ise hiçbir şeye aldırmadan, kısmen bulabildiği internet ile olanı biteni dünyaya aktarmaya çalışır. Büyük bir çaba içine giren medyamız, ailesini, evini bırakıp olanı biteni bir yandan fotoğraflar, bir yandan yayınlara çıkar, diğer yandan da videolar çeker.

Kolay değildir deprem bölgesinde gazeteci olmak. Bol sıkıntılı bir iştir. Kimse size haber yapıyorsunuz al şu parayı da cebine koy demez. Gazetecilik özveridir, yerine göre de aşktır.

Bir kısımda vardır ki; sosyal medya dediğimiz sitelerde boy gösterip, fazladan takipçi kasmak adına en duygusal müzikler eşliğinde yıkımlar arasından pozlar verir. Bol yardım vaatlerinde bulunur kampanyalar açar ki, çoğu yalandır. Yalandan yere açılan kampanyaların ne olduğu nereye gittiği de belirsizdir.

İşte tüm bu kaos devam ederken birileri keselerini doldururken, gazeteciler sadece haber derdindedirler. Bazı gazetecilerin gidecek bir gazeteleri bile yoktur artık. Kameraları, fotoğraf makinaları ve bilgisayarları göçük altındandır. Emaneten bulduğu bir cep telefonu ile görüntüler alır, almaya çalışır.

Geçici bir çadır verilmez, konteyner tahsis edilmez, herhangi bir teknolojik cihaz emanette olsa teslim edilmez. Yurdum siyasetçileri bol bol vaat verirler ama hiçbiri gerçekleşmez. “En kısa zamanda” cümlesi de yüzyılın en büyük yalanları arasında depremde yerini alır. İhtiyaçlarını belirten her gazeteciye her siyasetçi, devlet adamı, stk başkanı, belediye başkanı, iş adamı ve sendika başkanı aynı yalanla cevap verir “En kısa zamanda”

Gazeteci bunları yutar gibi yapsa da yüreğinin bir yerine gömer. Gömmese de yapacak bir şeyi yoktur.

Depremden 8 ay sonra bir sendika başkanı zarar gören gazetecilere fotoğraf makinası ve kamera desteğini vereceğini net dille ifade eder. “Yola çıktık kameraları aldık geliyoruz” der. Gazetecinin içi coşar. Nihayet biri gerçekten “en kısa zamanda” dememiştir. Gazeteciler toplanır. Tören düzenlenir. Hatta bir plaket bile verilmesi gündeme gelir ama plaketleri yapan reklamcı da deprem altında kalmıştır. Sendikacı gelir. Tören yapılır.

Fakat bir şeyler yanlış gidiyordur. Ofisi yıkılan 3 radyocu ve 2 gazeteciye sadece tek kamera gelmiştir. Diğerleri ise “sonra gönderilecek” denir. “en kısa zamanda” değildir. Sonradır. Olsun. Bir kişinin işi görülmüştür. Kutunun dışına bakıldığında oldukça pahalı bir video kameradır. Aynı anda canlı yayın yapan geniş hafızalı bir kamera.

Kutu sendika başkanının yanında “ayıp olmasın” diye açılmaz. Sonrasında açıldığında ise deprem etkisi kadar olmasa da büyük şok herkesi beklemektedir. Gazetecilerin şakın bakışları arasında kutudan çıkan “şey” 1990’lardan kalma, şarjı dahi çalışmayan, belli ki uzun yıllar kullanılmış sözüm ona bir kameradır.

Durum sendika başkanına iletilir. “en kısa zamanda olayın ne olduğunu araştıracağız” der. Elbette araştırmaz. Elbette bir daha haber gelmez. Dışı başkadır, içi başkadır. O kamera dedikleri “şey”de çöpün yolunu tutar.

Aradan 5 ay geçer. DİSK çağrı yapar. “1 Mayıs’ta Taksim’deyiz” bayram kutlamak isteyen DİSK ve diğer sendikalara bağlı işçiler yollara dökülür. Gazeteciler yine oradadır. Gaz yerler. Jop yerler. Ama sendika başkanı ortalarda yoktur. İşçiler yalnız bırakılmışlardır. Tıpkı zamanında gazetecilere olduğu gibi.

Evet bütün bu öykünün kahramanı Disk genel başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlu’dur. Değişen hiçbir şey olmamıştır. Yine  “İçi başkadır, dışı başkadır”

Gazetecilere Hiyar