Neler oluyor canım ülkeme bilmiyorum. Eskiden bu ülkede ya bu kadar olay olmazdı ya da olmadığını zannedip yaşar giderdik. Her gelen siyasetçi masallar okur, biz de o masallara inanırdık.

Şimdi bazı TV. kanallarında anlatılan her şeyi gerçek zanneden bir kitle ile birlikte yaşıyoruz. Oturup televizyon izlemekten bile midem bulanır hale geldi. Her yanı yalanlarla dolu yayınlar:  Kimi elinde dürbünle hava limanına inmeyen uçaklara bakıyor, kimi şov amaçlı değme yönetmenlere taş çıkartacak kurgularla videolar yayınlıyor, kimi gece gündüz küfür ettiği Erdoğan'ın partisine yönetici oluyor! Övgüler düzüyor. Kimi "İstanbul'da bir metrobüs arıza yapsa da İmamoğlu'na veryansın etsek" diye "Metrobüs gazeteciliği" başlatıyor. Kimisi elinde çuval ile topladığı çöplüğü caddenin ortasına boşaltıp bundan medet bekliyor. Kimi hayatında bir kere bile gitmediği Güneydoğu Anadolu’da Narin'in mezarı başında poz verme derdinde!

Partisi fark etmeksizin her siyasi gece gündüz masallar anlatıyor ve bu masallara halkın inanması için ellerinden geleni yapıyor. Ülkeme yazık ediyorlar, sonra da oturup yazık ettikleri ülke için nutuklar atıyorlar. Merhum Şair Orhan Veli’nin “Neler yaptık şu vatan için, kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik" dizeleri de tam da burada gerçekliğini ortaya koyuyor. Osmaniye Korkut ata Üniversitesi’nde öğretim üyesi Barış Ağır bir gün bana “şiir yazar mısın?” demişti de, ben de yazmadığımı belirtip “Osmaniye’de şiir yazmayanı döverler, sanırım dayak yiyen kısımdayım ben” diyerek sorusuna espri ile cevap vermiştim. O da bana öyle bir yanıt vermişti ki apışıp kalmıştım: “İki satır şiir bazen koca ülkeyi anlatır. Şiir deyip geçme.”


Şimdi onu daha iyi anlıyorum:
“Neler yaptık şu vatan için,
kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik."

Son yirmi gündür ülkenin temel gündemi Narin. Herkes her şeyi biliyor ama herkes bir o kadar sağır, bir o kadar dilsiz ve bir o kadar da kör davranıyor. Minicik bir kız çocuğu öldürülüyor, torbaya koyuluyor ve dere kenarına gömülüyor. Ceset 19 gün sonra bulunuyor. Tam bu noktada yine iki satır şiir devreye giriyor: Merhum Attila İlhan'ın "Cinayet Saati" adlı şiirinde geçen

"Cinayeti kör bir kayıkçı gördü,

ben gördüm kulaklarım gördü"…

Burada uzun uzun ahkâm kesip bilirkişi moduna girmeyeceğim. Ama şunları demeden de geçemem. Olayın olduğu ilk günlerde alanında uzman polis ekipleri getirtilip profesyonel bir bakış açısıyla bu olay çözülürdü. Deliller karartıldı, olayın üzerinden zaman geçti. Ve bu saatten sonra her yalan bir gerçek, her gerçek bir yalan olacak. Her gün ifadeler değişiyor. Değişecek de... O bölgede uzun zaman çalıştım. Diyarbakır’da eski bir dostu arayıp olayı sorduğumda verdiği cevap nedense beni çok fazla şaşırtmadı: “Aman abi bu adamlara bulaşma. Mevzu köyün namusudur.” Ne menem bir namusmuş ki koca köy, bir çocuğun ölümünün üzerini örterek namuslarını temizleyeceğini sanıyor.

Eskiden bu ülkede ya bu kadar olay olmazdı ya da olmadığını zannedip yaşar giderdik. Ya da yaşadığımızı zannederdik. Sonradan öğrendik. Kayseri Milletvekili, Milli Savunma Komisyon Başkanı, eski Genelkurmay Başkanı, Eski Milli Savunma Bakanı, yüce insan, büyük maarif uzmanı Sayın Akar! Ne dedi: “Eğitimin amacı bilgi edinmek değildir.” Yine bir bakan “Bir kereden bir şey olmaz” demişti. Geldiğimiz noktada, her iki cümleyi birleştirdiğimizde köyün eğitimi ile "bir kereden bir şey olmaz" sözünü toplayın bakalım, ortaya ne çıkacak!

Narin öldü gitti. Arkasında yüzlerce soru işareti bıraktı. Ama geride kalanlar için hayat devam ediyor. Bu ülkede milyonlarca çocuk var. Milyonlarca Narin var. Onlar için yaşamak zorundayız. Onlar için bu ülkeyi yaşanır kılmak zorundayız.

Ama bu şekilde değil, bazı kötü niyetlilerle değil...

Yine iki satırla özetleyelim mevzuyu. Ne demişti Osmaniye’nin gururu (her ne kadar bir çeşmeye bile adı verilmemiş olsa da) ünlü yazar Yaşar Kemal:

“Güzel insanlar, güzel atlarına binip gittiler,
Demirin tuncuna, insanın p…ne kaldık.”

Hoşça kal Narin. Biz maalesef geride kalanlarla yaşamaya devam edeceğiz…!