Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) “Dünya Nüfusunun Durumu 2025” raporuna göre, Türkiye’de 2024 itibarıyla doğurganlık oranı 1,48’e geriledi. Uzmanlar, bu düşüşün devam edeceğini ve 2100 yılına gelindiğinde nüfusun 77 milyonun altına inebileceğini öngörüyor.

Ekonomik belirsizlikler, kadınların doğumdan kaçınmasının başlıca sebepleri arasında yer alıyor. Katılımcıların yüzde 39’u gelir seviyesinin yeterli olmadığını belirtirken, her beş kişiden biri “gelecek kaygısı” nedeniyle çocuk sahibi olmayı istemiyor. Türkiye Psikiyatri Derneği verilerine göre, kadınlar erkeklere oranla daha derin depresyon ve anksiyete yaşıyor; doğum sonrası majör depresyon oranı yüzde 6 ile 13 arasında değişiyor.

Kadınların kararlarını etkileyen diğer önemli faktörler arasında güvenlik kaygısı ve ev içi bakım yükünün adil paylaşılmaması bulunuyor. Fiziksel şiddet, cinsel taciz riski, düşük ücretler, güvencesiz çalışma koşulları ve yetersiz kreş imkanları, kadınların çocuk sahibi olmayı ertelemesine neden oluyor. UNFPA raporu, baskıcı doğum politikalarının etkili olmadığını, kadınların öncelendiği ve bakım altyapısının güçlendirildiği politikaların geliştirilmesi gerektiğini vurguluyor.

Psikiyatrist Dr. Deniz Ay, doğurmama kararının sadece bireysel bir tercih olmadığını, iklim krizi, ekonomik belirsizlikler ve savaşlar gibi küresel krizlerin etkisiyle şekillendiğini belirtiyor. Ay, “Nitelikli barınma, gıdaya erişim, güvenlik ve kamusal alan gibi temel ihtiyaçların lüks haline geldiği bir sistemde çocuk sahibi olmamak rasyonel ve şefkatli bir tercihtir” diyor.

Uzmanlar, çözümün aile politikalarına indirgenemeyeceğini, kamusal bakım, eğitim, barınma ve gıda politikalarının önceliklendirilmesi gerektiğini ifade ediyor. Kadınların karar haklarının güvence altına alınması ve toplumsal eşitsizliklerin azaltılması, doğum oranlarını artırmada kritik rol oynayacak.

Muhabir: Suğra İrem Yıldız